🥋 Ağır Hasta Fazıl Hüsnü Dağlarca
FazılHüsnü Dağlarca Şiirleri. Yazar: Serkan 18 Eylül 2013 Kategori:Şiirler Yorum yap. Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiirleri AF AKŞAMI. AĞIR HASTA. Üfleme bana anneciğim korkuyorum, Dua edip edip, geceleri. Hastayım ama ne kadar güzel Gidiyor yüzer gibi vücudumun bir
RuhiSu ile ilgili bütün gelişmelere; en taze video ve görsellere; yazılara ve haber arşivine sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
Dahabu şiirler taptaze dururken belleğimde, "Ağır Hasta" şiiriyle karşılaştım ve büyülendim. Bir daha da iyileşemedim! Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi şiirin zirvesinde yaşamış, tek başına şiir ülkesi olmuş bir şairi anmak, nefesini bulunduğumuz ana taşımak ancak şiirsel anlatımlarla mümkün olabilir, bu büyük
FazılHüsnü Dağlarca (1914 - 2008) tarafından SAHİN 2011-12-13, 18:01. 1914'te İstanbul’da doğdu. Babası subay olduğu için ilk ve orta
CemalettinSeber veya tanınan adıyla Cemal Süreya (1931, Erzincan - 9 Ocak 1990, İstanbul ), Kürt asıllı Türk şair, yazar ve çevirmen. Türk şiirinde modernist bir hareket olan İkinci Yeni şiirinin öncü şairlerinden biridir. İlk şiir denemelerini ortaokulda eskizlerle,
Severimgeceyi çaresiz, korktuğumdan değil, güzelliğinden. (Fazıl Hüsnü Dağlarca) Gündüz kandilini hazırlamayan, gece karanlığa razı demektir ( Cenap Şahabettin) Söylenilmemiş mısralar bilirim, hüzün dolu yağmurlu gecelerde. (Ümit Yaşar Oğuzcan) Gece en karanlık ve ebedi göründüğü zaman gün ışığı en yakındır.
Yakındönem Türk şairlerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanı ve benzeri eserler de yapay epik şiirlere örnek gösterilebilir. 3- PASTORAL ŞİİR Pastoral şiir (fr. Pastorale) doğa güzelliklerini anlatan şiirlerdir. Kır, çoban hayatını, çıplak tabiat güzelliklerini tanıtıp sevdirmek gayesini taşıyan
FazılHüsnü Dağlarca’nın. “Allah” kelimesinin en çok kullanıldığı şiir kitaplarından olsa gerek. Öyle tahmin ediyorum. Bir de hastalığını anlatır, “Ağır Hasta” isimli şiirinde: “Üfleme bana anneciğim korkuyorum olmaz mıyız hastalanınca. Sanki vücudumuz bir
FazılHüsnü Dağlarca’nın şiirleri devamlı bir değişme gösterir; kurallı biçimlerden kuralsız biçimlere, anlamsız özlerden en yalın anlamlara varan şiir türlerini bir bir dener. AĞIR HASTA Üfleme bana anneciğim korkuyorum, Dua edip edip, geceleri. Hastayım ama ne kadar güzel Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.
FazılHüsnü Dağlarca b) Şiire farklı bir başlık yazınız. KAYNAKLAR Dağlarca, Fazıl Hüsnü(1999) Okulumuz 1’deki. İstanbul: Doğan Kitapçılık. ERDEMLER “MUCİZELER ADASINA YOLCULUK” METNİ
Hergün çocuklarına asla hissettirmediği, bir duygu yaşardı evin kapısında. Yavrularını seyrederken oğullarıyla kocasının da kol kola yürüdüklerini hayal eder, sevinirdi. Kocası öleli beş yıl olmuştu ama unutamıyordu. Onun yokluğunu asla kabul edemiyordu. Hâlâ ailenin manevi reisi, oydu.
Kahraman/ Fazıl Hüsnü Dağlarca. Gölgen bir nur işledi güneşe vardığı gün; Seni gördük sesimiz Hakk’a yalvardığı gün, Seni gördük, bir mazi dağları sardı ses ses, Bir Akdeniz dalgası buldu içinde herkes. Sana çıkar bu yurdun ararsak
tmoCPTg. Fazıl Hüsnü Dağlarca-Ağır Hasta Üfleme bana anneciğim korkuyorum Dua edip edip, geceleri. Hastayım ama ne kadar güzel Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri. Niçin böyle örtmüşler üstümü Çok muntazam, ki bana hüzün verir. Ağarırken uzak rüzgarlar içinde Oyuncaklar gibi şehir. Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum Ağlıyorsun, nur gibi. Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha Duvardaki resimlerle, nasibi. Anneciğim, büyüyorum ben şimdi, Büyüyor göllerde kamış. Fakat değnekten atım nerde Kardeşim su versin ona, susamış.
Ağır Hasta Fazıl Hüsnü Dağlarca
En Güzel ve Kısa Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiirleri Fazıl Hüsnü Dağlarca 26 Ağustos 1914 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Babası asker olduğu için eğitimini farklı illerde devam ettirmiş en son olarak Kuleli Askeri Lisesi’nden 1933 yılında mezun olmuştur. Fazıl Hüsnü Dağlarca 2008 yılında vefat etmiştir. Şair öldüğünde geriye birçok eser bırakmıştır. Bu içeriğimizde sizler için Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın en güzel ve şiirlerini derledik. İşte Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın kısa aşk şiirleri… 1. Mustafa Kemal’in Kağnısı 2. Ağır Hasta 3. Korku.. 4. Yalnızlığım 5. Çakırın Destanından 6. Çanakkale’de Ölüm 7. Af Akşamı 8. Zaman Parıltısı 9. Hasret 10. Kızılırmak Kıyıları 11. Bu Eller Miydi? 12. Allaha ve Bize Dair 13. Ölü 14. Söyle Sevda İçinde Türkümüzü 15. Deniz Feneri Fazıl Hüsnü Dağlarca Şiirleri; 1. Mustafa Kemal’in Kağnısı Yediyordu Elif kağnısını Kara geceden geceden Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar İnliyordu dağın ardı yasla Herbir heceden heceden Mustafa Kemal'in Kağnısı derdi kağnısına Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik Nam salmıştı asker içinde Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü Doğrulmuştu yola, önceden önceden Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif, Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı Mahzundu bütün Sarıkız, yanısıra Gecenin ulu ağırlığına karşı, Hafiftiler, inceden inceden İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti Niceden niceden Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu. Nazar mı değdi göklerden, ne? Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez. Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır Nasıl durur Mustafa Kemal'in Kağnısı Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş, Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni. Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır Düşerim gerilere iyceden iyceden Kocabaş yığıldı çamura Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar Örtüldü gözleri örtüldü hep Kalır mı Mustafa Kemal'in Kağnısı bacım Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden. 2. Ağır Hasta Üfleme bana anneciğim korkuyorum Dua edip edip, geceleri. Hastayım ama ne kadar güzel Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri. Niçin böyle örtmüşler üstümü Çok muntazam, ki bana hüzün verir. Ağarırken uzak rüzgarlar içinde Oyuncaklar gibi şehir. Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum Ağlıyorsun, nur gibi. Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha Duvardaki resimlerle, nasibi. Anneciğim, büyüyorum ben şimdi, Büyüyor göllerde kamış. Fakat değnekten atım nerde Kardeşim su versin ona, susamış. 3. Korku.. Korkuyorum anneciğim, nerde ellerin Bu gecelerden ki kalbe aşina Havalarda büyük misafirlikler dolaşıyor. Korkuyorum değerken karanlığın hayatına. Korkuyorum anneciğim, nerde ellerin; Bu adamlar ki çalışmakta Sabahın temiz şarkıları, Yükselmiş bayraklar uzakta. Korkuyorum anneciğim ellerin nerde Okşa benim saçlarımı rüyaya bedel. garip ninnilerle uyut beni, Korkuyorum yaşamaktan ki, çok güzel. 4. Yalnızlığım Ilık bir su gibidir içimde yalnızlığım, Yalnızlığım, ruhumda uzak bir ses gibidir. Her sabah ufuklardan mavi şarkılar gelir, Ve her sabah ürperir içimde yalnızlığım Güneşim aydan sarı, yarınım dünden zorsa, Sarsın artık ömrümü tunç kandillerin isi Üşüyen ellerimden tutmalıydı birisi, Eğer benim gözlerim onları görmüyorsa. Bir camın arkasında açılıyor güllerim, Havuzum pırıl pırıl... yıkar bakışlarımı. İşler temiz ziyalar suya nakışlarımı; Ruhumun dünyasından eser tahayyüllerim Rüya rüzgarlarında bir yaprak yalnızlığım Düşüncem bir neydir ki ürperir perde perde Belki bu mısralarım esecek gönüllerde Fakat herkese uzak kalacak, yalnızlığım. 5. Çakırın Destanından - Vuzuh, el ve ayak halinde onu rahatsız ediyordu. Karar vermişim, öleceğim, Büyük sular arasında, korkusuz. Nur ile, uzak yazılar ile, Bir muska gibi boynumda kalacak, Bu husus. Senelerce evvel, tohumların mavi zamanından evvel, Karar vermişim, gece kuşlarının müsaadesinde, Etrafıma boş ve büyük kadehler dizeceğim. Ve seyredeceğim onları sultanlar gibi; Kurumuş ölülerin içmek hevesinde. Havadan hafif ve bazı kadınlardan daha eski, Çırılçıplak doğduğumuza dair; Cihan boyunca, şehirlerle, dağlarla devam eden, Vaktin nebatlarla sallanan güzelliği, Bir yadigarlik ki bilinir. Aklın zina olduğu yerde, Taşlar, odunlar gibi yavaş. Tarihin beyaz ve aydınlık havasından, Karar vermişim, öleceğim, Büyük hayvan iskeletleriyle sırdaş. 6. Çanakkale’de Ölüm Sen ölüm, Evlerde pissin ama, Dağlarda iğrençsin. Sen ölüm, Birinin adı silinir de, Adın geçer ancak. Sen ölüm, Eli tutmaz olur da, gözü görmez olur da Tutarsın, görürsün oralarda ancak. Sen ölüm, Ülkelerde kötüsün ya Ülkelerarasıi daha çirkinsin. Sen ölüm, Sayrılıklardan sonra gelirsin peki, Şu dev gibi, su dipdiri gençlerle işin nedir? 7. Af Akşamı Af buyruğuyla açılmıştı hapishane kapısı Taşıyordu koca burunlar tıraşlı enseler kara çeneler Dizleri eğri omuzları çarpılmış sırtlar çıkık dökülüyordu Vakitlere kapanmış büyük karanlıklardan Taşıyordu vay dökülüyordu vay Yırtık pis bitli çirkin Sokağı dolduruyordu terli can uğultusu Geçiriyordu avucunu şaşkınlıkla saçından saçından 9 yıl yatmış Kolunda anası kucağında yavrusu Doldurmustu kapının önünü kalabalık Kimi ta dağ köylerinden koşmuş Kimi ta denizlerden Bir özlem sarmış bağrı ölümden yüce Sevgiyle arıyorlar parçalarını Heybelerinde ekmek destilerinde su Bir türlü inanamıyordu sokaklara sokaklara 20 yıl yatmış Gönüllere sığmaz olmuş kavuşmak duygusu Öyle sarılır ki geçmişe Erir göğsü göğsünde tutuklunun Pişmanlık kavaklar tarlalar davarlar için Pişmanlık gemilere düğünlere ırmaklara Pişmanlık beşiklerden kağnılardan sessiz Yerce gökçe değil insan dolusu Çılgınca kucaklıyordu hepimizi hepimizi 5 buçuk yıl yatmış Taşar içerde kalanların sorusu Çubuk demirler arkasından maviliğe Hem esenliğe ermiş hem yaşlı yelcek Bir yurt türküsü yeniler karanlığı Zaman yeğnik değildir yeğniktir Dön de gör ananı belleyecek Boş koğuşlar kurmuş pusu Sönük gözü aydınlıkla büyüyordu büyüyordu 8 yıl yatmış Çıkınlarda gecenin binlerce gecenin uyunmamış uykusu Bir yorgunluk çökünce yürünmüş yeryüzünden Kalabalıkta dağılır birer ikişer özgür Doğuya batıya kuzeye güneye özgür Yüreklerinde bir çığ Yaşamak sevinci vay Yaşamak korkusu İnmeli yani sıçrıyordu havaya havaya 17 yıl yatmış 8. Zaman Parıltısı Karanlıklarda, gündüzlerin arkasındayım, Bitmiş ikinci dünya savaşı, uğursuz ve kahraman, Uzakta esir uluslar türkü söyler, Türklügümün farkındayim. Bir soluk gelmekte karşı gezegenlerden, Vakt içinden inmektedir gölgeler. Toprak üzerinde, atmosferler üzerinde Soğuyan gecemin farkındayim. Biçimler, evlere, eşyalara rahatça sığmış, Var olmuş var olmayan. Biçimler sonsuzluğa yaklaşmış, Aklımın farkındayim. Ne ağaçlar uzanmış mevsimlerimce Ne yıldızlar gerçek, aydınlığım kadar. Aşkla kımıldayan küçücük ışıklar uçusur içimde yön yön, Yaşadığımın farkındayım. 9. Hasret Sevgimi unutmak için seyrederim bir tabloyu, bir mermeri, Ki ne kadar dalsa ruhum yeniden döner geriye Okurum düşüne düşüne okuduğun şiirleri, Senin düşüncen geçerken üzerlerinde bir sıcaklık kalmıştır diye 10. Kızılırmak Kıyıları Kardaş, senin dediklerin yok, Halay çekilen toprak bu toprak değil. Çık hele Anadoluya, Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı, O kadar uzak değil. Çamı bitmiş, kavağı azalmış, Gamla örtülü bayırlar, çıplak değil. Yedi ay kıştan sonra, Yeşeren senin yaşamındır, Yaprak değil. Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir, Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil. Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan, Mevsimler soğumus, sular azalmış, Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil. Parça parça yarılmış öküz ardında, Parmağı üç pare, tırnağı ak değil. Utanır elin ayağın, Korkarsın yakından görsen, Eli el değil, ayağı ayak değil. Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar, Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil. Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna, Uyandırmazsan, Uyanacak değil. Dertle, sefaletle yüklü, Siyah leşlerle kararmış, berrak değil. Çağlayan ne, Akan kim, Kızılırmak değil. Kardaş, görmüyorum ama hala duyabiliyorum, Geçmiş zamanlar gelecek zamanlardan parlak değil. Vakte şahadet edercesine yükselmiş, Akşam parıltısından, bütün zaferler üzerine, Dağlar dalgalanmakta, bayrak değil. 11. Bu Eller Miydi? Bu eller miydi masallar arasından Rüyalara uzattığım bu eller miydi. Arzu dolu, yaşamak dolu, Bu eller miydi resimleri tutarken uyuyan. Bilyaların aydınlık dünyacıkları Bu eller miydi hayatı o dünyaların. Altın bir oyun gibi eserdi Altın tüylerinden mevsimin rüzgarı. Topraktan evler yapan bu eller miydi Ki şimdi değmekte toprak olan evlere. El işi vazifelerin önünde Tırnaklarını yiyerek düşünmek ne iyiydi. Kaybolmus o çizgilerden Falcının saadet dedikleri. O köylü çakısının kestiği yer Söğüt dallarından düdük yaparken... Bu eller miydi kesen mavi serçeyi Birkaç damla kan ki zafer ve kahramanlık. Yorganın altına saklanarak Bu eller miydi sevmeyen geceyi. Ayrılmış sevgili oyuncaklardan Kırmış küçücük şişelerini. Ve her şeyden ve her şeyden sonra Bu eller miydi Allaha açılan! 12. Allaha ve Bize Dair Allah ne kadar büyüktür, Ekinlere güneş verir çocuğum. Beni mavi sabahlara devreder, Mavi güller gibi uykum. Allah ne kadar büyüktür, Kuşlar gönderir dallarımıza. Karanlıklar kalbe dolduğu vakit, Nasibi terk ederiz bir yıldıza. Allah ne kadar büyüktür, Yol verir gemimize denizler üstünden. Garip sonsuzluklar duyarız Sular akarken, bulutlar yürürken. Ve Allah ne kadar büyüktür çocuğum, Şükrolsun ruhumuz şimdi. Nihayetsiz asırları içinde Bizi tesadüf ettirdi. 13. Ölü Hangi mahallede imam yok, Ben orada öleceğim. Kimse görmesin ne kadar güzel, Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim. Ölüler namına, azade ve temiz, Meçhul denizlerde balık; Müslüman değil miyim, haşa, Fakat istemiyorum, kalabalık. Beyaz kefenler giydirmesinler, Sızlamasın karanlığım havada. Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım, Ki bütün azalarım hülyada. Hiçbir dua yerine getiremez, Benim kainatlardan uzaklığımı. Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar, Çılgınca seviyorum sıcaklığımı... 14. Söyle Sevda İçinde Türkümüzü Söyle sevda içinde türkümüzü, Aç bembeyaz bir yelken Neden herkes güzel olmaz, Yaşamak bu kadar güzelken? İnsan, dallarla, bulutlarla bir, Ayrı maviliklerden geçmiştir İnsan nasıl ölebilir, Yaşamak bu kadar güzelken? 15. Deniz Feneri Uzanmış koca burun açık denize doğru, Lacivert ve gri gecenin değerinde. Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi, Deniz feneri parlar, Talihe aldırmadan kayalar üzerinde. Bulutlar birleşir alaca düzlüklerde, Çöker uzak limanlardan bir sis. Bir sıkıntı başlar karanlığında kaderin, Bildirir, yanınca yanınca, Ömrün neresindesiniz, aşkın neresindesiniz? Yüreğin mi daralıyor, yıldız ışığında, Bırak anılar gitsin biraz daha geri. Ruhu götürmeden vakit yürüyebilir, Düşün nasıl durmuş sabırla yüzlerce yıl, Hep bu benekte bu deniz feneri. Bak deniz savaşlarına, yaşlı korsanlara, Uçan dalgalara, uyuyan rüzgara bakmış, Bir tek göz kadar kara ve mavi, Enginle boş, Kısmetsiz balıkçılara bakmış. Saçlarında tuz kokan, ölü kokan bir serinlik, Yüzünde bir fırtına tadı. Durursun yorgun, umutsuz, Birden bir daha yanıp söner, sevinçle titrersin, Bir şey, belki de yaşaman uzadı.
Fazıl Hüsnü Dağlarca - Ağır HastaKendi SesindenSesli Şiir Dinle
ağır hasta fazıl hüsnü dağlarca