❄️ Kanal Istanbul Un Faydaları Ve Zararları
Genelkurmay 26. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, tartışmalı Kanal İstanbul projesiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu. Sputnik News'ye yer alan habere göre; Başbuğ, Kanal İstanbul’un olması durumunda Trakya’nın ikiye bölüneceğini belirtti. Başbuğ'un açıklamalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
1984yılından itibaren İstanbul'un her bölgesinde, yapılacak olan işin özellikleri dikkate alınarak uygun ekipman, alet, makina ve cihazların seçimini yapa Sıkça Sorulan Sorular, kanalizasyon, lağım gideri, tuvalet, arızaları - Kanal Arıza Çözümleri, Kanal Açma, Logar Açma, Geri Tepme, Kot Farkı, Su Basması, Lağım
İmamoğlu,17 farklı uzmanlık alanından 29 bilim insanının, Kanal İstanbul’un kente vereceği zararları bilimsel verilerle ortaya koydukları Kanal İstanbul Bilimsel Değerlendirme Kitabı ile Kanal İstanbul Çalıştay Raporu’nu tanıtarak, itirazın gerekçelerini ortaya koydu.
Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul'un sonunun geldiğini ve yapılmayacağını ifade etti. İBB ve İzmit Belediyesi'nin hayata geçirdiği ‘Afet Odaklı Sosyal Konut’ projesinin temelinin atılacağı araziyi ziyaret eden İmamoğlu, burada yaptığı konuşmada Erdoğan’ın, Kanal İstanbul hakkındaki sözlerine karşılık verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kanal İstanbul'un temelini haziran sonu atıyoruz haberi ve güncel son dakika gelişmeleri için tıklayın! GÜNDEM haberleri ve en sıcak haber başlıkları burada! İşte, Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kanal İstanbul'un temelini haziran sonu atıyoruz haberi ile ilgili son durum, video ve ilgili flaş haberler!
Gündem. Kanal İstanbul’un projesi ve imar çalışmaları bitti! 5 Nisan 2021, 12:34 tarihinde eklendi. Adil Karaismailoğlu, tarafından yapılan açıklamada tartışmaların odağı haline gelen Kanal İstanbul ile ilgili önemli detaylar verildi. Karaismailoğlu'nun açıklamasında Kanal İstanbul’un imar ve proje çalışmalarının
erdoğan'ın kanal istanbul ısrarının asıl sebebi. şükela: tümü | bugün. / 11 ». sayın başkanımız kanal istanbul hususunda çok kararlı duruyor. bu durum ilginç zira türkiye olarak bu kadar sıkıntılı bir ekonomik süreçten geçerken kanal istanbul'un halka maliyetinin çok büyük olacağı aşikar. daha önceki mega
Tamamlanan rapora göre, Kanal İstanbul'un güzergahının uzunluğu 45 kilometre. Kanal, Avcılar, Küçükçekmece, Başakşehir ve Arnavutköy ilçelerinden geçecek.
kanal istanbulun faydaları Haberi. CHP’nin yeniden gündeme gelen Kanal İstanbul karşıtlığı, İstanbul’un ve İstanbulluların güvenliği ve sağlığının yanı sıra, temeli olmayan siyasi bir söylem olarak ön plana çıkıyor. Yeni Şafak Gazetesi'nde yer alan habere göre; İstanbul Boğazı’ndaki yük trafiğini
Görür: Kanal depremi etkilemez ama deprem kanalı ciddi bir şekilde etkiler. Konuşmacılar arasında ilk sözü alan İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümünden emekli ve Bilim Akademisi Kurucu Üyesi Prof. Dr. Naci Görür konuşmasına, “Benim söylemediğim ama bana atfedilen ‘kanal depremi tetikler’ şeklinde doğru olmayan bir
ÖrgütselUstalık ve Örgütsel Öğrenme Arasındaki İlişki. Amerikan Board ve Misyoner Corinna Shattuck'un Urfa Faaliyetleri. by Füsun Çoban Döşkaya.
Siyasi görüşlerden bağımsız bir şekilde cevaplarsanız sevinirim. Yapılmalıysa neden yapılmalı? Yapılmamalıysa neden yapılmamalı? Faydaları ve zararları neler olabilir? Bu arada tartışılan çed raporunun linkini de ekliyorum. Meraklılar inceleyebilir
0LfM. Kanal İstanbulUzunca bir süredir uykuya yatırılmış gibi dururken, Kanal İstanbul konusu Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından tekrar gündeme getirildi ve bu sefer, dokuz yıl önce ilk ilan edildiğinde karşılaştığından çok daha sert ve yaygın bir tepkiye yol açtı. Bunda hiç kuşkusuz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin muhalefetin elinde bulunmasının ve böylece İstanbul halkının artık belirli bir özgüvenle sesini duyurabilmesinin rolü ortaya atıldığından itibaren, Kanal projesindeki olumsuzluklar yeterince belliydi, fakat son günlerde bunlara ilişkin çok daha ayrıntlı tahlil ve açıklamalar su yüzüne çıktı. Ne var ki, her biri ayrı felaket olasılıklarına işaret eden bu açıklamalar karşısında, Erdoğan’dan veya hükümet yetkililerinden projenin yararlarına dair yeni bir şey duymadık. Yakınlarda yayınlanan olumlu bir ÇED raporunu yeterli görüyor olmalılar. Oysa, bunun sipariş üzerine düzenlenmiş güdümlü veya en iyimser deyimle eksik bir rapor olduğu aşikâr. Kaldı ki, büyük ulaşım planlamalarının önemli uzmanlarından Prof. Haluk Gerçek’in de belirttiği gibi, çok daha ufak boyutlu projelerde bile bulunması şart olan yapılabilirlik feasibility raporu, Kanal projesinin içinde yok 29 Aralık 2019, Duvar gazetesi. Sadece bu eksiklik dahi, projenin ciddiyetten ne kadar uzak hazırlandığının yeterli bir yıl kadar önce, Kanal İstanbul projesinin yapılabilirlik durumunu burada sorguladığımı hatırlıyorum 10 Mart 2013, BirikimGüncel. O zaman, ardındaki dolgun rant potansiyeline rağmen, bu projenin gerçekleşebileceğine ihtimal vermiyordum. Kanımca bugün bu ihtimal çok daha düşüktür. Nedenleri belli bir kere, Türkiye ekonomisi halen ciddi bir darboğazdan geçmekte ve en kibar deyimiyle kırılgan’ bir vaziyette. Dahası, bol para, kolay kredi’ dönemi geride kaldı. Üstüne üstlük, projenin karşısında şimdi daha güçlü ve örgütlü bir muhalefet İstanbul’un bir rant projesi’ olduğunu sık sık duyuyoruz. Ama bu noktada, her rant projesi’nin belirli bir hizmete ve o hizmet karşılığında elde edilen belirli bir gelire dayalı olduğu unutulmamalı. Son güncel örneklerden birini alırsak, sözgelimi yurt çapında ardarda açılan şehir hastaneleri’nin ülkenin en büyük rant projeleri’nden olduğu güvenilir tıp çevrelerince savunulmaktadır. Doğrudur, çünkü bu projeler en verimli şekilde yani optimum düzeyde bir hizmet getirmekten çok, bu hizmeti belirli yandaş’ sermaye kesimlerinin kazanç kapısı yapmak anlayışını yansıtmaktadır. Ama kamuya hiç gerekmeyen ciddi bir ilave külfeti de olsa, sonuçta gene de ortada bir hizmet ve bu hizmetin getirdiği bir gelir, bir döner sermaye’ vardır. Kanal İstanbul’un durumu ise farklıdır, çünkü şehir hastaneleri’nin tüm ülkedeki toplamından çok daha maliyetli olmasına rağmen, yapıldığı takdirde bir hizmet sunması ve bunun karşılığında bir gelir sağlaması pek mümkün görünmemektedir; en azından tamamen muallâktadır bu yeterince açık Boğazlar rejimini dikte eden Montrö Sözleşmesi, Türkiye’nin, İstanbul Boğazı’ndan geçen uluslararası bandıralı gemileri ücrete tabi tutarak başka bir parallel su yolundan geçmeye zorlamasına elvermemektedir. Türkiye, olsa olsa, geçişlerden daha düşük ücret alarak hatta hiç almayarak, gemileri yeni kanalı kullanmaya teşvik edebilir; fakat bu yönde de ne kadar sonuç alacağı belirsizdir Bu hususların kısa fakat öz bir analizi için bkz Mahfi Eğilmez, ’Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Kanal İstanbul’’, T24, 2 Ocak 2020.Türkiye’nin Kanal İstanbul’dan ekmek yiyebilmesi için tek çaresi vardır, o da doğrudan doğruya tek taraflı olarak Montrö Sözleşmesi’ni iptal etmesidir. Yani Türkiye’nin, masaya yumruğunu vurup, ’artık bu sözleşmeyi tanımıyorum, bütün gemiler de bundan böyle Kanal’dan geçecek, şu kadar da harç ödeyecek!’’ demesi lâzım gelir. Böyle bir ben-yaptım-oldu’culuk, astarı yüzünden pahalıya çıkacak bir tavırdır kuşkusuz; fakat itiraf etmeli ki, Türkiye’nin cumhurbaşkanına çok yakışır. Bu noktada, ister istemez akla gelmiyor değil Kanal’ın gerçekleşeceğinden bu kadar emin konuştuğuna göre, sakın Erdoğan’ın aklında tam da bunu yapmak olmasın? Lozan’la nasıl hiç rahat edemiyorsa, Montrö’yle de sakın bir hesabı olmasın? Türkiye’yi başta düveli muazzama’ olmak üzere tüm komşuları ve neredeyse dünyanın tamamı ile karşı karşıya kalma noktasına getirmekten imtina etmeyen Erdoğan, Montrö’yü de elinin tersiyle itmekten niçin geri dursun? Nitekim, daha geçen gün bir TV mülakatında 5 Ocak, CNN ’Montrö’yü kafanıza takmayın’’ demedi mi? Dedi, der; ama neyse ki gereğini yapmaz, çünkü yapamaz. Neyse ki, Erdoğan’ın iç tüketim’e dönük dediği her şeyi yapmaya ne kudreti ne de çoğu kez niyeti halde, sanırım şunu söylemek mümkün şehir hastaneleri, köprüler, otoyollar gibi diğer rant projeleri’nden farklı olarak, Kanal İstanbul aslında kendi başına herhangi bir getirisi olan bir proje dahi değildir. Kanal’ın etrafında imara açılacak alanlarda kurulması düşünülen yeni yerleşimler ve türlü spekülatif faaliyetler, elbette yüksek kârlar, rantlar—ve bunlarla birlikte istihdam—yaratabilir; fakat bu oluşumları kamuoyuna sunulduğu şekilde Kanal projesinin ayrılmaz bir parçası olarak düşünmek yanıltıcıdır. Kuşkusuz, Kanal inşasından çıkacak devasa hafriyatla sahil boyunca kazanılacak ilave alanlar, deniz içinde oluşturulacak ada veya yarımadacıklar ve bunlar üzerinde kurulacak tesisler Kanal projesinin bir türevi veya fonksiyonu sayılabilir; fakat Kanal çevresinde tasarlanan milyon nüfusluk yeni şehir, Kanal projesine bir yama gibi eklenmiş olup, aslında bu projeden pekâlâ bağımsız sayılabilecek bir plandır. İstanbul’un Avrupa yakasının kuzey kısmında, Karadeniz üstünde kurulacak yeni bir ilave şehrin getirisi götürüsü, doğruluğu yanlışlığı tartışılabilir, fakat bu tartışmanın Kanal İstanbul tartışmasından ayrıştırılmasında ve ayrı sürdürülmesinde yarar var. Yeni kurulacak böyle bir şehrin, tam ortasından bir su kanalının geçmesi gerekmiyor. Her nasılsa, Kanal İstanbul’un yeni şehrin bir cazibe merkezi olacağı varsayılıyor Daha şimdiden ortalıkta dolaşan Kanal manzaralı satılık arsa’ ilanlarına bakılırsa, öyle sanki. Oysa, Kanal İstanbul’un ne estetik ne de işlevsel olarak İstanbul Boğazı gibi bir çekim merkezi olamayacağını görmek için büyük tahayyül gücüne gerek yok. Kanal İstanbul’un uluslararası tanker trafiğinden gayrı içinde bulunduğu şehre ulaşım bakımından zerrece bir katkısı olmayacak, tersine şehri bir bıçak gibi bölecek. Dahası, şehre hiç bir perspektif sağlamayacağı gibi, sakinlerine hoş bir manzara da sunmayacak. Velev ki, tanker’ denen dev demir yığınlarının daracık bir kanalda tıkış tıkış ve santim santim ilerledikleri bir manzara, yeni şehrin sakinlerinin seyretmeye doyamayacağı bir görüntü olsun!Çıplak haliyle, yani üstüne yamanan ek projelerden bir an için arındırıldığı takdirde, Kanal İstanbul’un ne kadar beyhude bir fikir olduğu sanırım daha iyi görülür. Hal böyleyken, Erdoğan’ın bu fikirde hâlâ şiddetle ısrarlı olmasını ülkenin ufkunu karartan sorunları gündemden uzak tutmaya çalışmasına bağlayanlar az değil. Çok muhtemeldir ki, ihtiyatı elden bırakmayıp, Erdoğan’ın bu konuda ciddi ve azimli olduğunu varsayarak, elindeki kartların neler olduğunu bilmek ve ona göre hareket etmek herhalde en iyisidir.’Çatlasanız da patlasanız da, yapacağız’’ demesine bakılırsa, Erdoğan’ın giderek genişleyen bir kamuoyunu karşısına almaktan sakınmadığı ve herhangi bir ikna çabasına pek gerek görmediği anlaşılıyor. Ama kamuoyundan esirgediği bu çabayı bankalara ve finans kuruluşlarına fazlasıyla göstermekten başka çaresi yok. İşin püf noktası da aynı mülakatta, cumhurbaşkanı Kanal İstanbul’a harcanacak paranın gerekirse milli bütçeden karşılanacağını, ancak tercihinin yap-işlet-devret formülü olduğunu belirtiyor. Yapılan resmi tahminlere göre, Kanal projesinin maliyeti yaklaşık 12,5 milyar dolar, fakat daha gerçekçi tahminlere göre bu rakamın kat be kat yükselmesi sözkonusu. Bu kadar büyük rakamların milli bütçeden çekilmesi hem mantık dışı, hem de zaten bugünün ekonomik koşullarında imkânsız. Dolayısıyla bunun geçerli bir seçenek olmadığı modelinde ise, ihaleyi alacak konsorsiyumun bankaların yolunu tutması kaçınılmaz. O durumda ise, bankaların Türkiye’den hazine garantisi isteyeceği muhakkak, zira çok daha işlerliği olan kamu projeleri için bile geçmişte hemen hep istediler ve istediklerini önemli ölçüde aldılar; doğrusu, de mirasyedi rahatlığıyla garanti dağıtmaktan geri kalmadı. Ne var ki, bir proje yeterince saçma veya yanlışsa, o proje için vereceği garantiler bankaların kesenin ağzını açmasına yetmeyebilir. Bunun Kanal Istanbul için mümkün olup olmayacağını, kendi hesabıma konunun uzmanı arkadaşım Mina Toksöz’e danıştım; pekâlâ mümkün olduğunu, bankaların getirisi bu kadar şüpheli bir projeye onay vermeyebileceğini söyledi. Mina, finans kuruluşları, fon yöneticileri ve yatırımcılar açısından ülkelerin risk faktörlerini titizlikle inceleyen önemli bir çalışmanın da yazarıdır Guide to Country Risk, The Economist, Profile Books, 2014. Kendisinden, kitabının yayınlanmasından bu yana geçen zaman zarfında, bankaların kredilendirme kriterlerinde çevresel etkenlerin giderek ağırlık kazandığını da ayrıca öğrendim. Mina, bu gelişmenin Kanal İstanbul’un önünde ilave bir engel teşkil edeceğini belirtti. Umarım kendisi yakında konuyla ilgili daha detaylı bir yorumda veya ihaleyi alan konsorsiyumun kredi arayışının önündeki bir olası engel de, geçenlerde muhalefetten gelen çarpıcı bir çıkış olabilir CHP, iktidara geldiği zaman, Kanal İstanbul için şimdi verilebilecek hazine garantilerini tanımayacağını ilân etti. Çok güzel ve şık bir çıkış, fakat devletin sürekliliği’ ilkesini neresinden nasıl deler de amacına ulaşır, tabii biraz tartışmalı. Diğer taraftan, CHP iktidara hiç gelir mi, gelirse ne kadar çabuk’ gelir, o da tartışmalı elbet. Ama nihayetinde, şimdi başlasa bile Kanal İstanbul’un da kaç zaman sonra tamamlanacağı hayli meçhul. Her halükârda, CHP’nin bu çıkışının öyle veya böyle bankalar ve finansörler üzerinde caydırıcı bir etki bırakmasını beklemek pek yanlış burada banka ve finans kuruluşlarından bahsederken, kâr-zarar hesabı yapan kurumları kastediyoruz. Bir de, bu hesabı tamamen gözardı etmemekle beraber, esasen siyasi mülahazalarla kredi açabilecek kurumlar da var ki bunlar ya doğrudan doğruya devletler ya da devletlere bağlı organlardır. Batı dünyasında, bunlardan halihazırda Kanal İstanbul’a para akıtacak olan herhalde hiç yoktur. Ama Çin, Rusya, Katar gibi Doğu’nun bazı bereketli bölgelerinde, bu işe sıcak bakabilecekler çıkabilir. Fakat karşılığında talep edecekleri siyasi bedeller, en tavizkâr iktidarların bile kaldıramayacağı kadar ağır olabilir. Kaldı ki, günümüzün daralan dünya ekonomisinde bu devletleri hâlâ tıkır tıkır işleyen birer para makinası olarak görmek düş kırıklıklarına yol açabilir. Velhasıl, halihazırda hükümetin Kanal İstanbul’u gerçekleştirecek kaynağı bulması hiç kolay görünmüyor, çünkü yaratacağı çevresel felaketler bir yana, salt ekonomik bakımdan bile hesaba gelmeyen kötü bir projedir bu—daha doğrusu kötü bir ister ki, bu fikir kamuoyunun bilinçli ve güçlü tepkisi karşısında hayata geçmeden eriyip gitsin. Ama görülen o ki, kamuoyu tepkisinin yetersiz kaldığı noktada, bu fikrin hakkından gelecek olan düpedüz parasızlıktır, başka bir şey değil. Ne demeli, hiç değilse burada parasızlık bir işe yarasa yazı, 8 Ocak 2020’de Birikim dergisinde İstanbul ve Parasızlığın Faydaları*
Başkan Erdoğan'ın 'hayalim' dediği çılgın proje 'Kanal İstanbul' Türkiye ve özellikle İstanbul'a ne gibi faydalar sağlayacak? Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın hazırladığı son dönemin en çok tartışılan konusu Kanal İstanbul projesi için hazırlanan son şekli verilen Çevresel Etki Değerlendirme ÇED raporunun hazırlanmasında ne gibi süreçler geride bırakıldı? Bu projenin ayrıntılarında neler var? A Haber canlı yayınında konuşan Şehir Yönetimi Uzmanı Prof. Dr. Recep Bozdoğan 'Kanal İstanbul' projesinde gelinene son durumu ve yaşanan sürece dair tüm detayları anlattı. Kanal İstanbul, özellikle Türkiye düşmanları tarafından büyük bir gayretle engellenmek isteniyor, hakkında birçok yanıltıcı haber yayılarak halk yanlış bilgilendiriliyor. Peki Kanal İstanbul'un İstanbul için iddia edildiği gibi herhangi bir riski var mı? Kanal İstanbul neden önemli? İstanbul ve Türkiye'ye neler kazandıracak? Şehir Yönetimi Uzmanı Prof. Dr. Recep Bozdoğan canlı yayında Kanal İstanbul hakkında bilinmeyenleri anlattı. İşte o açıklamalar "İTİRAZLAR TAMAMEN SİYASİ!" Ben Kanal İstanbul'un iddia edildiği gibi İstanbul'a zarar vereceği kanaatinde değilim. Kanal İstanbul'a itiraz eden insanlar siyaseten ve ideolojik olarak itiraz ediyorlar. Daha sonra da bunu kendilerince gerekçelendirmeye çalışıyorlar. Elbette ki bazı bilim insanlarının önemli uyarıları var. Bunların da mutlaka dikkate alınması lazım. Fakat Kanal İstanbul fizibilite çalışmalarının yapılması sürecinde olsun, ÇED Raporu'nun hazırlanması sürecinde olsun sayısız bilim insanı görev almış durumda. ODTÜ'den, Boğaziçi'den, İTÜ'den ve daha birçok üniversiteden sayısız bilim insanı ve uzman görev almış durumda. "ŞEHRİN YOĞUNLUĞUNU DAĞITACAK" Kanal İstanbul'un İstanbul'a ne tür bir faydası olacak? Bana göre en büyük faydası şu İstanbul "azmanlaşmış" bir şehir. Nüfusu 15 milyonun üzerinde ve birkaç tane merkez etrafında dönen bir sosyoekonomik hayat var. Kanal İstanbul, şehri desantralize edecek. Yani merkezdeki yoğunlaşmayı şehrin batısına doğru kaydıracak. Bu önemli çünkü merkezde anormal bir yoğunluk var. SAVUNMA AÇISINDAN KRİTİK ÖNEME SAHİP! İkinci olarak ise, şehrin savunması açısından olağanüstü bir avantaj sağlayacak. Çünkü herhangi bir askeri birlik Trakya ovalarını geçtiği andan itibaren İstanbul önlerinde. Oysa İstanbul'un önünde, İstanbul'u savunmayı kolaylaştıracak herhangi bir coğrafi engel bulunmuyor. Kanal İstanbul, aşağı yukarı 400 metre genişliği ile orada ciddi anlamda bir savunma mevzii oluşturacak. İSTANBUL'U TANKER TEHDİDİNDEN KURTARACAK! Bir diğer husus da, özellikle petrol, doğal gaz yüklü tankerlerin ve kimyasal madde yüklü tankerlerin geçişi dolayısıyla Boğaz ve İstanbul çok ciddi bir tehdit altında. Bu tehdidin de zaman içinde azalması ve bir süre sonra da bütünüyle ortadan kalkması gibi bir avantaj sağlayacak. İSTANBUL'A YAŞAM ALANI SAĞLAYACAK! Bir diğer husus da İstanbul'a son derece planlı, çok güzel peyzaj düzenlemeleri yapılmış Boğaz tadından yaşanabilir alanlar sağlayacağı için, şehrin hayat kalitesinde, kişi başına düşen yeşil alanda, sosyal, kültürel ve sanatsal tesislerde ciddi anlamda bir kapasite artışı sağlanacak.
Kanal İstanbul ihalesi için Resmi Gazete ile yasal düzenlemenin yapılmasının ardından Kanal İstanbul tartışması yeniden alevlendi. Özellikle de deprem riski iddiası büyük yankı uyandırdı. Kanal İstanbul'un faydaları ve zararları büyük tartışmalar yaratmaya devam ediyor. Kanal İstanbul projesi için ortaya atılan en büyük iddia ise Kanal İstanbul projesinin Büyük İstanbul Depremi için tetikleyici etki yaratacak olması iddiası olarak öne çıkıyor. Kanal İstanbul Çevre Felaketi Yaratacak Dev proje ile ilgili yaşanan en büyük tartışma ise projenin çevre felaketi etkisi yaratacak olması olarak gösteriliyor. Özellikle de yapılacak olan kazı çalışmalarının beklenen Büyük İstanbul Depremi için tetikleyici bir rol üstlenmesi olarak gösterilmesi. Yine proje için yapılan kazı çalışmalarında çıkacak olan harfiyatın taşınması için kullanılaacak olan binlerce kamyon, kesilecek ağaçlar ve oluşturulacak olan yapay kanal İstanbul'da ciddi iklim bozukluklarına yol açabilir iddiası da dikkat çekiyor. Kanal İstanbul'un Faydaları ve Zararları Nelerdir? Proje hakkında ortaya atılan en ciddi iddia deprem riski yaratacak olması. Konu hakkında açıklamada bulunan CHP Denizli milletvekili Gülizar Biçer Karaca proje hakkında "Projenin en yüksek kotu 140 metre. Güzergâh tesis edilirken hafriyat alımı sırasında ve sonrasında çalışma ortamındaki yükseklik farklarının yaratacağı eğim artışları nedeniyle, doğal zemin mukavemet dayanım özelliklerini kaybedebilecek. Doğal hali zarar gören zeminlerde depremlerle veya yoğun yağış ile birlikte şev-heyelan riskleri ortaya alanı birçok gömülü fay ile kesiliyor ve Kuzey Anadolu fay hattına en yakın uzaklığı 15 km ve en kuzeydeki bölümüne uzaklığı 60 km. Olası deprem ile birlikte oluşabilecek tsunami dalgalarının kanal güzergâhına girişiyle birlikte halk deprem dışında ikincil bir tehlike ile karşı karşıya kalacak. Proje kapsamındaki dolgu adalar, Marmara Denizi depremi esnasında risk altında olacak." dedi. Kanal İstanbul Montrö Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936 tarihinde Montro Boğazlar Sözleşmesi imzalayan Türkiye bu anlaşmaya göre boğazlardan geçen gemiler hakkındaki müdahale ve gelir haklarını ne yazık ki kaybetmişti. Boğazlardan geçen gemilerden gelir elde edemeyen Türkiye aynı zamanda bu gemileri denetleme hakkını da kaybetmişti. Kanal İstanbul projesi ile beraber Türkiye'nin bu kaybedilen hakları geri kazanacağı iddia ediiliyor. İddiaya göre Türkiye kalabalıklaşan boğaz trafiğini gerekçe göstererek sadece turistik amaçlı gemilerin İstanbul Boğazından geçmesine izin verecek. Geri kalan tüm ticari gemiler ise Kanal İstanbul'dan geçecek. Bu gemilerden ücret alınacak ve Türkiye hem bu gemileri denetleyecek hem de ekstra para kazanacak.
Kanal İstanbul Projesi, yerleşim alanları, tarihi ve arkeolojik değerler, sosyo-ekonomi, kentsel gelişim gibi hukuksal ve siyasal düzenlemeler açısından pek çok kez gündeme geldi. Ancak Kanal İstanbul tüm bu etkilerin yanı sıra ormanlar, korunan bölgeler ve tarım alanları dâhil olmak üzere bölgenin doğal alanlarında çok ciddi bir tahribat yaratacaktır. Geçtiğimiz hafta ÇED süreci kapsamında İnceleme Değerlendirme Komisyonu toplantısı yapılan Kanal İstanbul Projesi, yerleşim alanları, tarihi ve arkeolojik değerler, sosyo-ekonomi, kentsel gelişim gibi hukuksal ve siyasal düzenlemeler açısından pek çok kez gündeme geldi. Ancak Kanal İstanbul tüm bu etkilerin yanı sıra ormanlar, korunan bölgeler ve tarım alanları dâhil olmak üzere bölgenin doğal alanlarında çok ciddi bir tahribat yaratacaktır. WWF-Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı olarak ÇED raporunda bu etkilere karşı alınacak önlemlere yeterince değinilmediği görüşündeyiz. Ülkemizin önde gelen akademisyenlerinin katkıları ile hazırlanan ve 2018 yılında güncellenen “Ya Kanal Ya İstanbul Kanal İstanbul Projesinin Ekolojik, Sosyal ve Ekonomik Değerlendirmesi” başlıklı raporumuz güncelliğini korumaktadır. Raporun amacı, konuyla ilgilenen taraflara, öngörülmesi gereken riskler hakkında bilgi vermek ve kamuoyunda şeffaf bir tartışma zemini yaratmaktır. Bu kapsamda söz konusu raporumuzun gündeme getirdiği doğa koruma açısından en önemli noktaları kamuoyuna tekrar hatırlatmak istiyoruz. Kanal İstanbul Projesi, yalnız devasa bir yatırım değil aynı zamanda yüzyıllara dayanan geçmişinde bugüne kadar İstanbul doğasının karşı karşıya kaldığı en büyük mühendislik operasyonu olacaktır. Bu noktada öncelikle, Karadeniz, Boğazlar, Marmara ve Kuzey Ege gibi geniş bir coğrafyada çok boyutlu etkileri muhtemel böyle bir projenin “ne pahasına” hayata geçeceği sorusunu sormak gerekmektedir. Kanal İstanbul Projesini doğru değerlendirebilmek için Türk Boğazlar sisteminin nasıl işlediğini bilmek ve İstanbul denizlerinin kendine has dinamiklerini doğru anlamak gerekir. Küresel boyutlara sahip bu sistem hassas dengelerde çalışır. Bundan 12 bin yıl önce bir tatlı su gölü olan Karadeniz, zamanla suların yükselmesi sonucu taşarak Boğaz üzerinden Marmara’ya akmaya başlamıştır. İstanbul Boğazı’nın Karadeniz çıkışı Marmara çıkışından 30 cm daha yüksektir ve her gün yaklaşık 600 milyon metreküp su üst akıntılarla Marmara’ya doğu akarken, ters yönde ilerleyen alt akıntılar bunu dengelemektedir. Uzmanların dev bir havuza benzettiği Karadeniz’in tuzluluk oranı düşüktür. Tuna, Dinyeper ve Dinyester nehirleri bu havuzu tatlı suyla dolduran, İstanbul Boğazı ise boşaltan musluklardır. Akdeniz, yazın sıcağı ve kışın rüzgarları ile sürekli su kaybederken Karadeniz'in fazla suyu boğazlardan geçerek bu eksikliği tamamlar. Karadeniz'i besleyen kaynakların tatlı su olmasına karşın suyundaki tuzluluk, boğazların altından ilerleyen ters yöndeki akıntılardan kaynaklanmaktadır. Böyle bir durumda İstanbul Boğazı’na paralel 25 metre derinliğinde yeni bir kanal açmak, havuza giren suyu arttırmadan ikinci bir musluk açmak anlamına gelecektir. Uzmanlara göre, boyutları itibariyle Boğaz’da olduğu gibi Kanal içerisinde iki yönlü bir akıntı sistemi geliştirilemeyecek ve Karadeniz’in kirli suları Marmara’ya dolacaktır. Marmara Denizi’nde bol besinli üst tabaka can çekişen alt tabakaya baskı yapacak ve oksijen hızla azalacaktır. Oksijen bitince, Kanal kapatılsa bile, bir daha geri dönüş olmayacaktır. Oksijensizlik kimyasal dengeleri alt üst ederek, alt tabakadaki hidrojen sülfür yoğunluğunu hızla arttıracak ve sonuç olarak İstanbul lodos estiğinde dayanılmaz bir şekilde çürük yumurta kokusuna maruz kalacaktır. Zamanla Karadeniz’in de ekolojik yapısı bozulacaktır. Tuna Nehri’nin Karadeniz’i kirlettiğinden şikâyetçi olan Türkiye kendi eliyle yaptığı ikinci bir boğaz ile bu kirliliği kendi evinin içerisine, yani Marmara’ya taşınmış olacaktır. Bu durum Marmara’nın ölü bir denize dönüşmesi ile sonuçlanabilecektir. Ekteki raporda dile getirdiğimiz soru ve sorunların bilimsel düzeyde ve kamuoyunda geniş bir katılımla tartışılması ve yeniden değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. “Ya Kanal Ya İstanbul Kanal İstanbul Projesinin Ekolojik, Sosyal ve Ekonomik Değerlendirmesi” raporuna aşağıdaki bağlantıdan ulaşılabilir TAMAMINI OKU Ya Kanal Ya İstanbul
kanal istanbul un faydaları ve zararları