🐯 Yargıtay 13 Hukuk Dairesi Kararları
1qk1l. 0 Cevaplar 63 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0715 0 Cevaplar 34 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0714 0 Cevaplar 66 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0713 0 Cevaplar 56 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0711 0 Cevaplar 43 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0710 0 Cevaplar 36 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0708 0 Cevaplar 91 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0707 0 Cevaplar 63 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0706 0 Cevaplar 98 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0704 0 Cevaplar 87 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0703 0 Cevaplar 27 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0701 0 Cevaplar 56 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0700 0 Cevaplar 31 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0659 0 Cevaplar 68 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0657 0 Cevaplar 24 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0656 0 Cevaplar 40 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0655 0 Cevaplar 56 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0653 0 Cevaplar 16 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0652 0 Cevaplar 54 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0651 0 Cevaplar 46 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0649 0 Cevaplar 55 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0648 0 Cevaplar 40 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0646 0 Cevaplar 31 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0645 0 Cevaplar 12 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0644 0 Cevaplar 421 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0642 0 Cevaplar 55 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0641 0 Cevaplar 18 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0639 0 Cevaplar 44 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0638 0 Cevaplar 52 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0636 0 Cevaplar 53 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0635 0 Cevaplar 26 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0633 0 Cevaplar 22 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0632 0 Cevaplar 37 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0630 0 Cevaplar 25 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0629 0 Cevaplar 46 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0628 0 Cevaplar 41 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0627 0 Cevaplar 19 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0625 0 Cevaplar 17 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0624 0 Cevaplar 18 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0623 0 Cevaplar 19 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0621 0 Cevaplar 21 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0620 0 Cevaplar 20 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0619 0 Cevaplar 17 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0617 0 Cevaplar 20 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0616 0 Cevaplar 23 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0615 0 Cevaplar 18 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0613 0 Cevaplar 20 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0612 0 Cevaplar 20 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0611 0 Cevaplar 17 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0609 0 Cevaplar 37 Görüntüleme Son mesaj gönderen Yargitay 06 Haz 2021, 0607 Forum izinleri Bu foruma yeni başlıklar gönderemezsinizBu forumdaki başlıklara cevap veremezsinizBu forumdaki mesajlarınızı düzenleyemezsinizBu forumdaki mesajlarınızı silemezsinizBu foruma dosya ekleri gönderemezsiniz
İçindekiler1 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2004/9947 K 2004/10781 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2005/8578 K 2005/10359 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2005/7785 K 2005/9770 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2002/2703 K 2002/2591 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2002/1588 K 2002/1719 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2002/1588 K 2002/1719 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2001/10368 K 2002/882 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2005/93 K 2005/1143 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/13240 K 2003/12024 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/9907 K 2003/9147 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/4341 K 2003/4277 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/4338 K 2003/3994 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/3901 K 2003/3974 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/4365 K 2003/3968 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/808 K 2003/411 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2002/1933 K 2002/1768 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2001/1837 K 2001/1778 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2001/773 K 2001/1773 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2001/382 K 2001/598 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2000/2315 K 2000/2319 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/3638 K 2003/3889 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/3526 K 2003/3187 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/214 K 2003/977 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/5749 K 2003/5176 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/5337 K 2003/4970 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1960/4 K 1965/2 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/3509 K 2003/4529 Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1996/1050 K 1996/1129 T. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1995/1504 K 1995/1681 T. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1992/15420 K 1993/3008 T. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1992/210 K 1992/9728 T. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2004/9947 K 2004/10781 KATILANIN TAŞINMAZDA UZUN SÜREDEN BERİ ZİLYET OLMAMASI VE DE BAŞKALARINA KİRAYA VERDİĞİNİ KANITLAYAMAMASI İRADİ TERKİN BİR GÖSTERGESİ SAYILMAK GEREKİR. AYRICA ECRİMİSİL VE MANEVİ TAZMİNAT İSTEKLERİ İLE İLGİLİ OLARAK 3402 SAYILI KADASTRO YASASININ 25. VE TAKİP EDEN MADDELERİNE GÖRE KADASTRO MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMAMASI KARŞISINDA BU YÖNE İLİŞKİN DAVANIN GÖREV YÖNÜNDEN REDDİNE KARAR VERMEK GEREKİR. Taraflar arasında görülen tespite itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda Davanın kabulüne ilişkin K Kadastro Mahkemesi’nden verilen gün ve 13/10 sayılı hükmün duruşma yapılması isteğiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili ile katılan Kemal Erkan G. tarafından istenilmiş olmakla işin duruşmaya tabi olduğu belirlendikten sonra Salı günü için taraflara gönderilen çağrı kağıdı üzerine hükmü temyiz eden müdahil davacı K Erkan G. ile davalı Hazine vekili avukat Faik T. geldi, karşı tarafın gelmediği anlaşılmakla duruşmaya başlandı, temyiz isteğinin süresinde olduğu tespit edilmekle hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 113 ada 18 parsel sayılı 41069,15 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Tespit öncesinde davacı İhsan Ö. irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak Asliye Hukuk mahkemesinde davalılar hazine ve köy tüzel kişiliği aleyhine tescil davası açmıştır. Kemal Erkan G. vergi kaydı ve belirtmelik tutanağı ile irsen intikal ve bağışa dayanarak ve davacının taşınmazda işgalci olduğunu ileri sürerek, davanın reddi ve tazminat istemleriyle davaya katılmış, yargılama sırasında ayrıca tescil isteminde de bulunmuştur. Dava dosyası görevsizlik kararıyla kadastro mahkemesine devredilmiştir. Mahkemece, davacının davasının kabulüne, katılanın tescil davasının kanıtlanamadığı, manevi tazminat davasının ise vazgeçme nedenleriyle reddine, maddi tazminat davasının da açılmamış sayılmasına ve dava konusu taşınmazın davacı İhsan Özge adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine ile katılan Kemal Erkan G. tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, taşınmazın mera yada devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olmadığının Asliye Mahkemesindeki davanın açıldığı tarihe kadar adına tescil kararı verilen davacı İhsan Özge yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı taşınmaz edinme koşullarının oluştuğunun keşif, bilirkişi ve tanık sözleriyle saptanmasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre hazinenin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun aleyhlerindeki hükmün ONANMASINA, 2- Katılan Kemal Erkan G.’nin temyiz itirazlarına gelince Katılanın dayanmış olduğu 1938 tarih 1984 tahrir nolu vergi kaydının taşınmaza uygunluğu keşif ve uygulamayla saptandığı gibi bu yön mahkemenin de kabulündedir. Vergi kayıtlarına mülkiyet belgesi olmadığından zilyetlikle birleşmediği sürece değer verme olanağı yoktur. Taşınmazda dava ve tespit gününe kadar davacı İhsan’ın çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyet olduğu yerel bilirkişi ve tanıklarca haber verilmiştir. İhsan Ö.’nin zilyetliğinin kiracılık sıfatına dayalı bir zilyetlik olduğu katılan tarafından kanıtlanamadığı gibi bilirkişi ve tanıklarında bu yönde bir açıklamaları bulunmamaktadır. Katılanın taşınmazda uzun süreden beri zilyet olmaması ve de başkalarına kiraya verdiğini kanıtlayamaması iradi terkin bir göstergesi sayılmak gerekir. Gerek bu nedenlere ve gerekse yukarıda yazılı gerekçelere göre ve katılan Kemal Erkan G.’nun aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir, REDDİNE Ancak, ecrimisil maddi tazminat ve manevi tazminat istekleri ile ilgili olarak 3402 sayılı Kadastro Yasasının 25. ve takip eden maddelerine göre kadastro mahkemesinin görevli olmaması karşısında bu yöne ilişkin davanın görev yönünden reddine karar vermek gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Sonuç Katılan Kemal Erkan G.’nin temyiz itirazı bu yönden yerindedir. Maddi ve manevi tazminat istemine hasren hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2005/8578 K 2005/10359 Taşınmazların mera olduğu kabul edildiğine nazaran meraların özel mülkiyete ve tescile tabi yerlerden olmadığı düşünülmeden yazılı olduğu üzere hazine adına tescile karar verilmesi isabetsizdir. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacılar Ahmet K ve Ayşe B. tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Davalı taşınmazlarla ilgili olarak ayrı ayrı verilip hükmüne uyulan Yargıtay bozma kararlarında özetle; taşınmazların bulunduğu bölgeyle ilgili mera tahsis kaydı ve haritası bulunduğu takdirde getirtilerek dosyaya konulması, davacıların dayandığı vergi kaydının revizyon gördüğü dava dışı 5, 6 ve 35 nolu parseller ile davalı taşınmazları dıştan çevreleyen komşu taşınmazları bir arada gösterir harita ile komşu parsellerin onaylı tutanak suretleri ve dayanağı olan belgelerin getirtilerek dosyaya konulması, komşu köylerden seçilecek yerel bilirkişiler huzuru ile yapılacak keşifte tarafların dayandığı kayıtların kapsamlı olarak uygulanması, bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın geçmişteki durumu, niteliği, intikali ve tasarrufu hususunda maddi olaylara dayalı bilgi alınması, kayıt uygulaması ve bilirkişi sözlerinin komşu parsel tutanak ve dayanakları ile denetlenmesi, taşınmazların mera niteliği taşıyıp taşımadığının araştırılması, teknik bilirkişiye uygulanan tüm kayıtların kapsamını belirtir ve keşfi takibe imkan veren kroki düzenlettirilerek sonucuna göre karar verilmesi gereğine değinilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyulduktan sonra birleştirilen her iki davanın da reddine, dava konusu taşınmazların tespit gibi hazine adına tescillerine karar verilmiş, hüküm davacılar Ahmet K ve Ayşe B. tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, davacıların dayanağını teşkil eden 697 tahrir nolu vergi kaydının kapsamının içerdiği mera sınırı itibariyle yüzölçümüyle geçerli olup miktarından fazlasıyla dava dışı komşu 5, 6 ve 35 nolu parsellere revizyon görmesine, kayıtların sahibi lehine olduğu kadar aleyhine de delil teşkil edeceğine, kaydın aksinin aynı kuvvete haiz başka bir kayıt ve belgeyle kanıtlanamamasına, dava dışı komşu 2 ve 3 nolu parsellere revizyon gören 696 tahrir nolu vergi kaydının taşınmazlar yönü olan doğu sınırının mera okumasına, kamu orta malı niteliğindeki meraların zilyetlikle iktisabına olanak bulunmamasına, resmi kayıt ve belgelere aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceğine ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir. REDDİNE, Sonuç Ancak mahkemece taşınmazların mera olduğu kabul edildiğine nazaran meraların özel mülkiyete ve tescile tabi yerlerden olmadığı düşünülmeden yazılı olduğu üzere Hazine adına tescile karar verilmesi doğru değil bozma nedeni ise de bu yöndeki yanılgının giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir görülmediğinden hüküm fıkrasının A ve B harfleri ile gösterilen paragraflardaki “tespit gibi maliye hazinesi adına tesciline” tümcelerinin hüküm yerinden çıkarılarak yerine “3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/B maddesi uyarınca mera niteliğiyle sınırlandırılıp özel siciline yazılmasına” tümcesinin yazılmak suretiyle hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı peşin harcın onama harcına mahsubuna gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2005/7785 K 2005/9770 MERA SINIRLARINI İÇEREN KAYITLARIN KAPSAMLARI YÜZÖLÇÜMLERİ İLE GEÇERLİDİR. RESMİ KAYIT VE BELGELERLE EYLEMLİ DURUMA AYKIRI DÜŞEN BİLİRKİŞİ VE TANIK SÖZLERİNE DEĞER VERİLEMEZ. HAL BÖYLE OLUNCA TAŞINMAZLARIN ÖNCESİNİN MER’A OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR. KAMU ORTA MALI NİTELİĞİNDEKİ MER’ALARIN ZİLYETLİK VE İKTİSABINA OLANAK YOKTUR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 508 ve 521 parsel sayılı 9125 ve 76375 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlardan 508 nolu parsel dava dışı 507 nolu parselin 20 dönümlük norm fazlası olarak, 521 nolu parsel ise yine dava dışı 520 nolu parsele revizyon gören tapu kaydı miktar fazlası olarak Hazine adına tespit edilmişlerdir. İtirazı kadastro komisyonunda reddedilen Mirze Ö. mirasçısı Fethullah Ö. kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın kabulüne ve dava konusu 508 nolu parsel ile 521 nolu parselin bilirkişi krokisinde A harfi ile gösterilen kısmının davacı Fethullah Ö. adına, 521 nolu parselin B harfi ile gösterilen 6920 metrekarelik kısmının Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece 508 nolu parselin tümü ile 521 nolu parselin krokisinde A ile işaretli bölümü üzerinde tespit günü itibariyle davacı yararına irsen intikale ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle yazılı olduğu üzere davanın kabulüne karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Kadastro sırasında 508 nolu parsel 20 dönüm norm fazlası, 521 nolu parsel ise 520 nolu parselin tapu kaydı miktar fazlası olduğu nedeniyle hazine adına tespit edilmiş, davacı irsen intikale ve zilyetliğe dayanarak dava açmıştır. Uyuşmazlık, taşınmazlar üzerinde davacı yararına taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı ve tespit nedenine göre taşınmazların mer’a olup olmadığı yönlerinde toplanmaktadır. 520 nolu parsele miktarıyla revizyon gören davacı adına kayıtlı Mayıs 939 tarih 383 nolu sicilden gelen Temmuz 1961 tarih 5 nolu tapu kaydının sınırları doğusu açık, batısı kır, kuzeyi açık, güneyi mer’a okumakta olup, miktarı m2 dir. Komşu 645 nolu parselin mer’a niteliği ile yapılan tespitinin kesinleştiği, batıdaki 519 nolu parselden sonra gelen 512 nolu parselin hükmen mer’a olarak sınırlandırılmasına karar verildiği, 514 nolu parselin hükmen hazine adına tesciline karar verildiği, 519 nolu parsel ile 515 nolu parselin zilyetleri adına komisyon kararıyla yapılan tespitlerinin kesinleştikleri getirtilen karar ve tutanak örneklerinin incelenmesinden anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı açıkça tapu kaydına dayanmamış ise de, tapu kaydı kendi adına kayıtlıdır ve 520 nolu parsele revizyon görmüştür. 508 nolu parselin durumuna gelince; yukarıda da açıklandığı üzere taşınmaz 20 dönüm norm fazlası olarak hazine adına tespit edilmiştir. Dava dışı 506 nolu parsel tapu kaydına, 507 nolu parsel ise belgesiz zilyetliğe dayalı olarak davacı adına tespit edilmiş ve tespitleri kesinleşmiştir. 506 nolu parsele revizyon gören Mayıs 939 tarih 386 nolu sicilden gelen Temmuz 1961 tarih 6 nolu tapu kaydının sınırları doğusu ve batısı “sarp yolu”, kuzeyi “açık” ve güneyi “zeynel oğlu Kasım” olup miktarı m2 dir. 506 nolu parselin yüzölçümü ise m2 dir. Taşınmaza kuzeyden ve kısmen doğudan sınır teşkil eden 509 nolu parsele revizyon gören Mayıs 939 tarih 122 nolu sicilden gelen Nisan 1967 tarih 262 nolu kaydın sınırları doğusu, batısı “sarp yolu”, kuzeyi ve güneyi “mer’a” okumaktadır. Komşu 552 nolu parsel ise, ham toprak niteliği ile hazine adına tespit edilmiştir. Kayıtlar sahibi lehine olduğu kadar aleyhine de delil teşkil eder. Kayıtların aksi aynı kuvvete haiz başka bir kayıt ve belge ile kanıtlanmış değildir. Mer’a sınırlarını içeren kayıtların kapsamları yüzölçümleri ile geçerlidir. Resmi kayıt ve belgelerle eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez. Hal böyle olunca taşınmazların öncesinin mer’a olduğunun kabulü gerekir. Kamu orta malı niteliğindeki mer’aların zilyetlik ve iktisabına olanak yoktur. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgular karşısında mahkemece davacının davasının reddine karar vermek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzerine kabulü yoluna gidilmiş olması doğru değildir. Sonuç Davalı hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2002/2703 K 2002/2591 GAYRİMENKULÜN BİR KISMININ MER’A VASFIYLA SINIRLANDIRILMASI VE ÖZEL SİCİLİNE KAYDEDİLMESİ YOLUNDA VERİLEN KARAR HAKKINDA DAVALILARCA TEMYİZ YOLUNA GİDİLMEDİĞİNE GÖRE ANILAN KISIMLA ALAKALI HÜKÜM DAVALILAR BAKIMINDAN KESİNLEŞMİŞTİR. Hükmüne uyulan Yargıtay bozma kararında özetle; davalı tarafın dayandığı tespite esas alınan tapu kaydının yüzölçümü “zira” nın metrik sisteme göre karşılığının ne olduğunun Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nden ve mahalli idarelerden sorularak saptanıp, tapu kaydının kapsamının belirlenmesi gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra davanın reddine, taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş hüküm davacı Hazine temsilcisi tarafından temyiz ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü Dosya içeriğine, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında açıklandığı gibi işlem yapılıp sonucuna göre hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, kaydiye tarihli raporlu krokide taşınmazın A harfiyle gösterilen kısmı dışında kalan m2 lik bölümünün tespite esas alınan tapu kaydı kapsamı olduğunun keşif, uygulama, yerel bilirkişi sözleri ve teknik bilirkişinin raporlu krokileriyle saptanmış olmasına göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde nedenle temyiz itirazlarının REDDİNE, Ancak, gün 1986/34-1995/97 sayılı önceki hükümle taşınmazın krokide A harfiyle gösterilen 21300 m2 lik kısmının mer’a niteliğiyle sınırlandırılmasına ve özel siciline yazılmasına karar verilmiş olup karar aleyhine davalılar tarafından temyiz yoluna gidilmemiştir. Hal böyle olunca bu bölümle ilgili hükmün davalılar yönünden kesinleştiğinin kabulü zorunludur. Bu durumda mahkemece önceden olduğu gibi taşınmazın A ile işaretli 21300 m2 lik bölümünün 3402 sayılı Kadastro Yasasının 16/B maddesi uyarınca mer’a niteliğiyle sınırlandırılıp özel siciline yazılmasına geri kalan 21000 m2 lik bölümünün payları oranında davalılar adına tesciline karar vermek gerekirken usuli kazanılmış hakkın ortadan kaldırılması sonucunu doğurur biçimde yazılı olduğu üzere taşınmazın tümünün davalı adına tesciline karar verilmiş olması doğru değildir. Sonuç Davacı Hazinenin temyiz itirazları bu nedenle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2002/1588 K 2002/1719 RESMİ KAYIT VE BELGELERLE HALE UYGUN OLMAYAN BİLİRKİŞİ VE TANIK BEYANLARINA İTİBAR EDİLEMEYECEĞİ GİBİ, KAMU ORTA MALI VASFINDAKİ MERALARIN ZİLYETLİKLE İKTİSAP EDİLMESİ İMKANI DA SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. Kadastro sırasında 101 ada 122 parsel sayılı metrekare yüzölçümündeki taşınmaz dava dışı 21 sayılı parsele uygulanan vergi kaydının güney sınırı mer’a okuması nedeniyle miktar fazlası mer’a olarak sınırlandırılmak suretiyle tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacı Hamdi irsen intikal, vergi kaydı ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın reddine ve dava konusu parselin tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz belgeler incelendi, gereği görüşüldü Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, davacının dayandığı vergi kaydının içerdiği mer’a sınırı itibariyle kapsamının yüzölçümüyle geçerli olup miktarı ile adına tespit edilen 21 sayılı parsele revizyon görmesine, kaydın aksinin aynı mahiyet ve kuvvette bir başka kayıt ve belgeyle kanıtlanamamasına, kayıtların sahibi lehine olduğu kadar aleyhine de delil teşkil edeceğine, eylemli durumda taşınmaza sınır teşkil eden 136 nolu parselin mer’a olarak sınırlandırılmasına, resmi kayıt ve belgelerle eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceğine, kamu orta malı niteliğindeki meraların zilyetlikle kazanma olanağı bulunmadığından yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik görülmemesine ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. Sonuç Yukarıda yazılı nedenlerle yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 492 sayılı Harçlar Yasasının 13/J maddesi uyarınca Hazineden harç alınmamasına ve aşağıda dökümü yazılı kalan onama harcın temyiz edenden alınmasına tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2002/1588 K 2002/1719 KAMU ORTA MALI NİTELİĞİNDEKİ MERALARIN ZİLYETLİKLE KAZANMA OLANAĞI BULUNMADIĞINDAN YAZILI OLDUĞU ÜZERE MİKTAR FAZLASININ MERA OLARAK TESBİTİNE KARAR VERİLMİŞ OLMASINDA BİR İSABETSİZLİK BULUNMAMAKTADIR. Kadastro sırasında 101 ada 122 parsel sayılı metrekare yüzölçümündeki taşınmaz dava dışı 21 sayılı parsele uygulanan vergi kaydının güney sınırı mer’a okuması nedeniyle miktar fazlası mer’a olarak sınırlandırılmak suretiyle tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacı Hamdi irsen intikal, vergi kaydı ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın reddine ve dava konusu parselin tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dosyadaki belgeler incelendi, gereği görüşüldü Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, davacının dayandığı vergi kaydının içerdiği mer’a sınırı itibariyle kapsamının yüzölçümüyle geçerli olup miktarı ile adına tespit edilen 21 sayılı parsele revizyon görmesine, kaydın aksinin aynı mahiyet ve kuvvette bir başka kayıt ve belgeyle kanıtlanamamasına, kayıtların sahibi lehine olduğu kadar aleyhine de delil teşkil edeceğine, eylemli durumda taşınmaza sınır teşkil eden 136 nolu parselin mer’a olarak sınırlandırılmasına, resmi kayıt ve belgelerle eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemeyeceğine, kamu orta malı niteliğindeki meraların zilyetlikle kazanma olanağı bulunmadığından yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik görülmemesine ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir. Sonuç Yukarıda yazılı nedenlerle yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 492 sayılı Harçlar Yasasının 13/J maddesi uyarınca Hazineden harç alınmamasına ve aşağıda dökümü yazılı kalan onama harcın temyiz edenden alınmasına tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2001/10368 K 2002/882 BİLİRKİŞİ VE TANIKLAR TAŞINMAZIN DAVACILAR TARAFINDAN HAYVAN OTLATMAK VE ÇAYIRLARINI BİÇMEK SURETİYLE ZİLYET ETTİKLERİNİ SÖYLEMİŞLERDİR; YÖRENİN TOPOĞRAFİK, FİZİKİ YAPISI VE KONUMU VE DE HAYVANCILIĞIN ÖN PLANDA GELDİĞİ BİR YERDE BU ŞEKİLDE SÜRDÜRÜLEN ZİLYETLİĞİN İKTİSAP SAĞLAYICI NİTELİKTE BİR ZİLYETLİK OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR; BİR YERE İLİŞKİN İKİ AYRI KAYDIN VARLIĞI HALİNDE, MİKTARI İTİBARİYLE DAHA FAZLA OLAN KAYDA DEĞER VERİLECEĞİ GENEL KURAL OLDUĞU GİBİ YARGISAL UYGULAMALAR DA BU YÖNDEDİR. Taraflar arasında görülen tespite itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda; davanın kabulüne ilişkin Ç. Kadastro Mahkemesinden verilen gün ve 30/18 sayılı hükmün duruşma yapılması isteğiyle Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmiş olmakla işin duruşmaya tabi olduğu belirlendikten sonra Salı günü için taraflara gönderilen çağrı kağıdı üzerine hükmü temyiz eden davalı Hazine vekili Av. Faik T. geldi, karşı tarafın gelmediği anlaşılmakla duruşmaya başlandı, temyiz isteğinin süresinde olduğu tespit edilmekle hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 170 ada 1 parsel sayılı 375522 m2 yüzölçümündeki taşınmaz pay tapu kayıtları ile miras yoluyla geçen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeni ile Halil T. ve arkadaşları adına, aynı ada 4 parsel sayılı m2 yüzölçümündeki taşınmaz ise 1 numaralı parselin kayıt miktar ve belgesiz yüz dönüm fazlalığı olarak Hazine adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde Halil T. ve arkadaşları 1 numaralı parselin yüzölçümünün düzeltilmesi 4 numaralı parselin de tapu ve vergi kaydı, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeni ile kendileri adına tescili için dava açmışlar, ayrı açılan davalar birleştirilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne 1 ve 4 parsel sayılı taşınmazların davacılar adına payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz, 170 ada 4 nolu parselle ilgili hükme yönelik bulunmaktadır. Mahkemece, taşınmazın davacıların dayandığı değişmez sınırlı tapu kaydı kapsamında kaldığı ve de zilyetliklerinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de varılan sonuç dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Bilgisine başvurulan yerel bilirkişiler davacı tarafın dayandığı K Evvel 1326 tarih 28 nolu ve intikali olan tapu kayıtları ile, 1937 tarih 80 nolu vergi kaydının taşınmaza uygun olduğunu haber verdikleri gibi bu yön mahkemenin de kabulündedir. Uyuşmazlık, kayıtların değişmez sınırlı olup olmadığı ve davacıların zilyetliklerinin iktisap sağlayıcı nitelikte zilyet olup olmadığı yönlerinde toplanmaktadır. K evvel 326 tarih 28 sıra numaralı ve intikali olan tapu kayıtlarının sınırı doğusu yarmak caddesi, batısı kanlıçayır, kuzeyi eskicami yeri, güneyi musanın çayırı okumakta olup miktarı m2, vergi kaydının sınırları doğusu tüysüze bakan tepe, batısı köroğlu taşı, kuzeyi kayşanlı sırtı, güneyi meso çayırı okumakta olup miktarı 45 hektar yani 450 dönümdür. Değişebilir ve genişletilmeye elverişli yazılı sınırlarına göre her iki kaydın kapsamlarının yüzölçümleriyle geçerli olduğunda duraksamamak gerekir. Bu bakımdan mahkemenin aksi yöndeki görüşüne katılma olanağı yoktur. Bilirkişi ve tanıklar taşınmazın davacılar tarafından hayvan otlatmak ve çayırlarını biçmek suretiyle zilyet ettiklerini söylemişlerdir. Yörenin topoğrafik, fiziki yapısı ve konumu ve de hayvancılığın ön planda geldiği bir yerde bu şekilde sürdürülen zilyetliğin iktisap sağlayıcı nitelikte bir zilyetlik olduğunun kabulü gerekir. Taşınmazla öncesi bir bütün olan aynı ada 1 nolu parsel tapu kaydı artı yüz dönüm ilavesiyle m2 olarak davacılar adına tespit edilmiş, bu tespite Hazinenin bir itirazı olmamıştır. Ne tapu ve ne de vergi kayıtlarının sınırlarında meraya yer verilmemiştir. Bir yere ilişkin iki ayrı kaydın varlığı halinde, miktarı itibariyle daha fazla olan kayda değer verileceği genel kural olduğu gibi yargısal uygulamalar da bu yöndedir. Davacıların vergi kaydı maliki Haydari köyünden Nesimi ile olan akdi yada irsi bağlantılarının ne olduğu sorulup açıklığa kavuşturulmamıştır. Bağlantı sağlandığı takdirde davacılar adına tesciline karar verilebilecek miktar vergi kaydı miktarına yüz dönüm ilavesiyle 550 dönüm olacaktır. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgular karşısında mahkemece yapılması gereken iş davacıların vergi kaydı maliki Nesimi ile irsi yada akdi bağlantılarının ne olduğunun araştırılıp saptanması, bağlantının kurulması halinde vergi kaydı esas alınarak temyize konu 4 nolu parselin batı sınırından başlamak üzere 1 nolu parselin miktarı olan m2 çıktıktan sonra kalan m2 lik kısmın ifrazen yeni bir parsel numarası altında payları oranında davacılar, geri kalan bölümünün tespit gibi hazine, vergi kaydıyla davacıların bağlantılarının sağlanamaması halinde davanın reddine karar verilmesinden ibarettir. Mahkemece bu yön dikkate alınmaksızın yazılı olduğu üzere taşınmazın tümünün davacı adına tescili yoluna gidilmiş olması doğru değildir. Sonuç Davalı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA ve Yargıtay duruşması için takdir edilen Avukatlık ücretinin davacılardan alınarak duruşmada vekil ile temsil edilen davalı Hazineye verilmesine tarihinde oybirliğiyle karar verildi Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2005/93 K 2005/1143 DOSYA İÇERİĞİNE, DELİLLERİN TAKDİRİNDE BİR İSABETSİZLİK BULUNMAMASINA, TAŞINMAZLARIN MERA YA DA DEVLETİN HÜKÜM VE TASARRUFU ALTINDA BULUNAN YERLERDEN OLMAYIP TARIM ARAZİSİ OLDUKLARININ VE DAVACILARIN DAYANDIKLARI TAPU KAYITLARI KAPSAMINDA KALDIKLARININ VE DE TESPİT GÜNÜNE KADAR 20 YILI AŞKIN SÜREYLE ZİLYETLİKLERİNDE OLDUĞUNUN KEŞİF, UYGULAMA, YEREL BİLİRKİŞİ VE TANIK SÖZLERİYLE SAPTANMASINA GÖRE TEMYİZ İTİRAZLARI HAKSIZDIR. Taraflar arasındaki tesbite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 156 ada 239 parsel sayılı metrekare yüzölçümündeki taşınmaz hali arazı vasfında Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu ileri sürülerek hazine adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde Hilmi T., Ahmet Ç., Zarife Y. ve Fatma Ö.’nün tapu kayıtlarına, irsen intikale ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak değişik bölümler için ayrı ayrı açtıkları davalar birleştirilmiştir. Mahkemece davaların kabulüne ve dava konusu parselin hazine adına olan tespitinin iptali ile krokisinde A harfi ile gösterilen metrekarelik bölümün davacı Ahmet Ç. murisi Mustafa Ç. mirasçıları, B harfi ile gösterilen metrekarelik bölümünün davacı Fatma Ö. murisi Ali B. mirasçıları, C harfi ile gösterilen metrekarelik bölümün davacı Zarife Y. murisi Hasan Y. mirasçıları, D harfi ile gösterilen metrekarelik kısmının davacı Hilmi T. murisi Halil T. mirasçıları adına dosyada mevcut nüfus kayıtlarına göre tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, taşınmazların mer’a ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olmayıp tarım arazisi olduklarının ve davacıların dayandıkları tapu kayıtları kapsamında kaldıklarının ve de tespit gününe kadar 20 yılı aşkın süreyle zilyetliklerinde olduğunun keşif, uygulama, yerel bilirkişi ve tanık sözleriyle saptanmasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre; Sonuç Yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve 492 sayılı Harçlar Yasasının 13/J maddesi uyarınca Hazineden harç alınmamasına gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/13240 K 2003/12024 ÖZEL HARMAN YERLERİNİN ZİLYETLİKLE İKTİSABI MÜMKÜNDÜR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı Veysel tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Davacı tapu kaydına, mahkeme ilamına ve kadastro öncesi nedene dayanarak 110 ada 42 nolu parselin tapu kaydının iptali ve adına tescili isteğiyle D…. Köyü Muhtarlığı aleyhine dava açmış, Hazineyi yargılama sırasında davaya dahil etmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Veysel tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Davaya konu 42 parsel numaralı taşınmaz kadastro tespiti sırasında mer’a niteliğiyle sınırlandırılarak tespit edilmiştir. Tespit nedenine, ileri sürülüşe ve savunmaya göre uyuşmazlık, dayanılan tapu kayıtlarının ve mahkeme ilamının taşınmaza ait olup olmadığı, değilse taşınmazın mer’a olup olmadığı yönlerinde toplanmaktadır. Gerek elatmanın önlenmesi ve gerekse Asliye Mahkemesinde açılan iptal ve tescil davalarının yargılaması sırasında yapılan keşiflerde dinlenen yerel bilirkişilerin kayıtların uygulamasıyla ilgili sözleri soyut içerikli ve gerekçeye dayanmamaktadır. Asliye Mahkemesince yapılan keşif sırasında dinlenen yerel bilirkişinin yaşı itibariyle de böylesine eski kayıtları uygulama yönünden yeterli bilgiye haiz olduğu söylenemez. Kayıtlarda geçen “yol” ve “öz” özel bir isimle anılmadıklarına nazaran her yerde rastlanabilen doğal sınırlardandır. Kanunisani 1321 tarih 10 nolu tapunun aidiyetinde doğudaki Hüseyin, Temmuz 1317 tarih 8 nolu tapunun aidiyetinde ise İzzet yerlerinin arazi üzerinde belirlenmesi ve krokisinde de gösterilmesi gerekir. Komşu parsel tutanaklarının edinme yerlerinde taşınmazların Hüseyin ve İzzet’ten kaldığına dair bir kayda yer verilmemiştir. Diğer taraftan davacı mahkeme ilamına dayandığı halde gereği şekilde ilam ve krokisi yerine uygulanmamış ve taşınmazın ilam konusu yer olup olmadığı da kesin olarak belirlenmemiştir. Eksik inceleme ile hüküm verilemez, o halde, davacının dayandığı K Sani 1321 tarih 10 ve temmuz 1317 tarih 8 nolu tapu kayıtları ilk oluşturuldukları tarihten itibaren intikalleriyle birlikte Yerel Tapu Sicil Müdürlüğünden ve gerektiğinde Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden getirtilmeli, kayıtların kadastro sırasında herhangi bir parsele yada parsellere revizyon görüp görmediği sorulup olduğunda tutanakları celbedilmeli, davacı dava dilekçesinde ayrıca zilyetliğe de dayandığına göre taşınmazı öncesini iyi bilen yaşlı tanık göstermesi istenmeli, istekleri halinde hazine ve köye de aynı olanak sağlanmalı, daha sonra yerinde yeniden keşif yapılarak dayanak tapu kayıtları taşınmazın öncesini iyi bilen elverdiğince yaşlı ve yansız kişilerden oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi kurulu aracılığıyla yerine uygulanmalı, özellikle K Sani 1317 tarih 8 nolu tapunun doğu sınırında okunan İzzet ile K Sani 1317 tarih 8 nolu tapunun doğu sınırında okunan Hüseyin yerinin nereleri olduğu arazi üzerinde bilirkişilere gösterilip düzenlenecek krokiye yerleri işaret ettirilmeli, bilirkişilerce bilinmeyen sınırlar olduğunda tanıkların bilgisine başvurulmalı, komşu parsellerin İzzet yada Hüseyin’den gelip gelmedikleri konusunda tanıklardan bilgi alınmalı, ayrıca daha önce davacı Veysel ve arkadaşları ile köy tüzel kişiliği arasında görülüp sonuçlanan aynı tapulara dayalı elatmanın önlenmesi davası ile ilgili ilam ve krokisi yerel ve teknik bilirkişi aracılığıyla yerine uygulanarak taşınmazın ilama konu olan yer olup olmadığı belirlenmeli, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin mera olup olmadığı değilse kimden kaldığı davacı ve miras bırakanlarının zilyetliklerinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulup saptanmalı, taşınmazın harman yeri olması durumunda genel harman yeri mi yoksa özel harman yeri mi olduğu sorulup açıklığa kavuşturulmalı, özel harman yerlerinin zilyetlikle iktisabının mümkün olduğu düşünülmeli, güneydeki yoldan sonra gelen komşu parseller krokisine işlettirilip tutanaklarıyla tespitlerine esas alınan kayıtlar getirtilip taşınmaz yönünü ne şekilde sınır okuduklarına bakılmalı, elatmanın önlenmesiyle ilgili kesinleşen karar delillerin değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalı, fen bilirkişisine gerek tapu kayıtlarını ve gerekse mahkeme ilamının uygulanmasını ve kayıtlarda geçen İzzet ve Hüseyin yerlerini yansıtır biçimde geniş kapsamlı raporlu kroki düzenlettirilmeli ondan sonra deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davacı Veysel’in temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/9907 K 2003/9147 MAZERET KABUL EDİLDİĞİ TAKDİRDE YENİ DURUŞMA GÜNÜ, DAVETİYE MASRAFI VERİLMİŞ İSE ONUNLA, MASRAF VERİLMEMİŞ İSE DİĞER TARAFTAN ALINMAK SURETİYLE MAZERETLİ OLAN TARAFA DAVACI-DAVALI BİLDİRİLİR. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davası üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın açılmamış sayılmasına ilişkin verilen hüküm davacı Osman vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği düşünüldü Davacı Osman, tapu kaydına ve kadastro öncesi nedene dayanarak mera olarak sınırlandırılan 2248 nolu parselin 2500 m2’lik kısmının tapu kaydının iptali ile kendisine ait 2475 nolu parsele ilave edilmek suretiyle tescili isteğiyle dava açmıştır. Mahkemece HUMK 409/5. maddesi uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; hüküm, davacı Osman vekili tarafından temyiz edilmiştir. tarihli duruşmaya sağlık nedeniyle gelemeyen davacı vekili, mazeret dilekçesi ile birlikte doktor raporunu göndermiş, mahkemece; “mazeretin kabulüne, duruşma gününü başvurduğunda öğrenmesine” karar verilerek duruşma gününe bırakılmıştır. Belirlenen günde davacı vekilinin duruşmaya gelmemesi sebebiyle mahkemece, “Taraflarca takip edilmeyen davanın HUMK ’nun 409. maddesi uyarınca yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına”, bu karar gününden itibaren üç ay içinde yenilenmediği gerekçesiyle “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilmiştir. Bilindiği gibi, bir davanın duruşmasına gelmeyen davacı davalı ya da vekili tarafından mazeret dilekçesi verildiğinde, mahkemece mazeret dilekçesi ya reddedilir ve duruşmaya devam olunur, ya da kabul edilerek duruşma ileri bir tarihe bırakılır. Mazeret kabul edildiği takdirde yeni duruşma günü, davetiye masrafı verilmiş ise onunla, masraf verilmemiş ise diğer taraftan alınmak suretiyle mazeretli olan tarafa davacı-davalı bildirilir. Çünkü işin mahiyetine ve mahkemenin türüne göre bir yargısal işlem ancak ya tefhim veya tebliğ ile sıhhat kazanır. Ayrıca; HUMK ’nun da mazeret üzerine gelmeyen tarafın duruşma gününü mahkeme kaleminden öğreneceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. Nitekim Hukuk Genel Kurulu gün 1591/1690 sayılı kararlarında da duruşma talikine dair talebin mahkemece kabul edilmiş olması durumunda duruşma için tayin edilen günün usulüne tevfikan bildirilmesinin gerekeceği, dilekçede duruşma gününün kalemden öğrenileceğinin beyan edilmesinin, bu usuli muamelenin ihmalini gerektirmeyeceği açıkça vurgulanmıştır. O halde, mazeretli olduğu kabul edildikten sonra, duruşma günü kendisine bildirilmeyen davacı vekilinin yokluğunda dosyanın işlemden kaldırılmasına, usulsüz olan böyle bir işleme dayanılarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. Davacı vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün yukarda açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/4341 K 2003/4277 ZİRAATÇİ BİLİRKİŞİ RAPORU TAKDİRİ DELİLLERDEN OLUP BAŞKACA DELİLLERLE DOĞRULANMADIĞI SÜRECE TEK BAŞINA TAŞINMAZIN MER’A OLDUĞUNU KABULÜNE YETERLİ DEĞİLDİR; MER’A İLE İLGİLİ DAVALARDA DİNLENECEK BİLİRKİŞİ VE TANIKLARINDA DAVANIN SONUCUNDA YARARI BULUNMAYAN KOMŞU KÖYLERDEN SEÇİLMESİ ZORUNLUDUR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalılardan Galip ve Zülfikar tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 155 ve 156 parsel sayılı 24000 ve 88700 metrekare yüzölçümündeki taşınmazların toprak tevzi komisyonunca kimin adına tespit edildiğinin tam olarak bilinememesi ve zilyetlerinin tapu ve vergi kaydı ibraz etmemeleri nedeniyle Hazine adına tespit edilmişlerdir. Nuriye ve arkadaşlarının itirazı nedeniyle kadastro komisyonunca 155 nolu parselin tamamı ile 156 nolu parselin 43000 metrekarelik kısmının Ali ve Seviş adlarına, 156 nolu parselin 45700 metrekarelik kısmının ise hazine adına tespitine karar verilmiştir. Davacı Hazine taşınmazların ilk tespit gibi Hazine adına tescili isteğiyle dava açmıştır. Mahkemece taşınmazların mera olarak sınırlandırılmasına karar verilmiş; hüküm, davalılardan Galip ve Zülfikar tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece taşınmazın mer’a olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmişse de yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, taşınmazın mer’a olup olmadığı yönündedir. Öğretiye ve devamlılık arz eden yargısal uygulamalara göre bir yerin mer’a olarak kabulü için mer’a tahsis karar ve kaydının olması, yada o yerin başlangıçı bilinmeyen bir süreden beri ve de eylemli şekilde mer’a olarak kullanılması gerekir. Ayrıca mer’a ile ilgili davalarda dinlenecek bilirkişi ve tanıklarında davanın sonucunda yararı bulunmayan komşu köylerden seçilmesi zorunludur. Hal böyle iken açılanan biçimde araştırma yapılmamış ve taşınmazın bulunduğu köyden seçilen bilirkişi ve tanıkların dinlenilmeleri yoluna gidilmiştir. Ziraatçi bilirkişi raporu takdiri delillerden olup başkaca delillerle doğrulanmadığı sürece tek başına taşınmazın mer’a olduğunu kabulüne yeterli değildir. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde, öncelikle taşınmazın bulunduğu köy ve yöre ile ilgili mer’a tahsis kaydı ve kararı olup olmadığı mercilerinden sorulmalı, taraflardan komşu köylerden olmak üzere taşınmazları bilen yaşlı tanık göstermeleri istenmeli, daha sonra önceki keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tüm tespit bilirkişileri ile taraflarca gösterilecek tanıklar eşliğinde yerinde yeniden keşif yapılarak olduğunda mer’a tahsis kaydı ve haritası yerel ve uzman bilirkişi aracılığıyla yerine uygulanmalı, bilirkişi ve tanıklardan gerek dava konusu taşınmazların ve gerekse bitişik 154 nolu parselin kadim ve geleneksel şekilde kullanılan mer’a olup olmadığı, değilse kimde kaldığı, kim yada kimlerin zilyet ettikleri, zilyetliklerinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulup saptanmalı, bilirkişi ve tanık sözleri arasında aykırılık doğduğunda giderilmeli, ziraatçi bilirkişiden taşınmazlar ile bitişik mer’a parseli arasında doğal ve değişmez sınırlar olup olmadığı ve bunun sonucu olarak mer’a bütünlüğünün bozulup bozulmadığı konularında gerekçeli ek rapor alınmalı, taşınmazın mer’a olduğu sonucuna varıldığında bu tür yerlerin zilyetlikle kazanılamayacağı düşünülmeli, 154 nolu parseli çevreleyen parsellerin tutanakları ve dayanakları getirtilerek taşınmazlar yönünü ne şekilde sınır okuduklarına bakılmalı, komşu parseller hakkında açılıp sonuçlanan davalar bulunup bulunmadığı araştırılarak varsa verilen kararların davaya etkisi üzerinde durulup değerlendirmede dikkate alınmalı, fen bilirkişisine geniş kapsamlı raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davalılar Galip ve Zülfikar’ın temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/4338 K 2003/3994 TAPU KAYDINA DAYANAN TARAFIN ÖNCELİKLE TAPU MALİKİ İLE İRSİ YADA AKDİ BAĞLANTISINI SAĞLAMASI GEREKİR; İRSİ BAĞLANTISINI GÖSTERİR VERASET BELGESİ İSTENMESİ VEYA İ ADI GEÇENLERE İLİŞKİN VERASETE ESAS NÜFUS KAYIT TABLOLARININ GETİRTİLMESİ GEREKİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 484 parsel sayılı 46500 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tapu kaydı nedeniyle Hazine adına tespit edilmiştir. İtirazı kadastro komisyonunda reddedilen Süleyman tapu kaydı, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak taşınmazın kendisi ve kardeşi Mehmet adına tesçili isteği ile dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne ve dava konusu parselin davacı Süleyman ve kardeşi Mehmet adına tapuya tesçiline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, taşınmazın davacıların dayandığı Şubat 290 tarih 740 nolu tapu kaydı kapsamında kaldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Tespite esas alınan 4753 ve 5618 sayılı yasa hükümleri uyarınca hazine adına oluşturulan tapu kaydının taşınmaza aidiyeti keşfen saptandığı gibi bu yön uyuşmazlık konusu da değildir. Uyuşmazlık, davacıların dayandığı tapu kaydının taşınmaza uyup uymadığı yönünde toplanmaktadır. Tapu kaydına dayanan tarafın öncelikle tapu maliki ile irsi yada akdi bağlantısını sağlaması gerekir. Mahkemece davacıdan kayıt maliki Mehmet ve Abdullah ve Derviş ve Osman’la irsi bağlantısını gösterir veraset belgesi istenmediği gibi adı geçenlere ilişkin verasete esas nüfus kayıt tabloları da getirtilmemiştir. Diğer taraftan yerel bilirkişilerin tapunun taşınmaza uyduğu yolundaki sözleri de soyut içerikli ve gerekçeye dayanmamaktadır. Özellikle şor ve kamışlık olan yerler arazi üzerinde göstertilip krokisine işlettirilmemiştir. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde, öncelikle davacıdan dayandığı tapu malikleri ile bağlantısını gösterir veraset belgesi istenmeli, kaydı tasdikli yoklama kaydı mı yoksa tasdiksiz yoklama kaydı mı olduğu genel müdürlükten sorulmalı, varsa gittileri ile birlikte istenmeli, taşınmazın bulunduğu yöreyle ilgili mera tahsis kararı yada kaydı olup olmadığı merciileri nezdinde araştırılmalı, daha sonra önceki keşiflerde dinlenen yerel bilirkişiler ile davacı tanıkları ve de tespit bilirkişileri eşliğinde yerinde yeniden keşif yapılarak taşınmazı ve yöreyi bilen elverdiğince yaşlı ve yansız kişilerden oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kurulu aracılığıyla dayanak tapu kaydı gereği gibi yerine uygulanmalı, komşu 486 nolu parselin davacı Süleyman, 529 nolu parselinde davacı kardeşi mehmet adına tespit edildikleri dikkate alınarak ve dolayısıyla dava konusu taşınmazla söz konusu taşınmazlar bir bütün olarak düşünülüp ona göre uygulama yapılmalı, kayıtta geçen tarik, şor ve kamış sınırlarının arazi üzerinde yerleri göstertilip düzenlenecek krokiye işaret ettirilmeli, tapu kaydının her üç parsele uygunluğu halinde yazılı sınırlarına vede eylemli durumda bitişik 483 nolu parselin mera olarak tesbitinin yapıldığı nazara alınarak kapsamının yüzölçümü ile geçerli olacağı düşünülmeli,bilirkişilerce bilinmeyen sınırlar olduğu takdirde tanıkların bilgisine başvurulmalı, hayatta bulunmaları halinde belirtmelik bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilmeli, belirtmelik tutanağında 1936 tarih 133 nolu vergi kaydının taşınmaza uyduğu kaydına yer verilmesi karşısında yine vergi kaydının uygulaması yapılarak aidiyet ve kapsamı belirlenmeli, davacıdan 486 ve 529 nolu parsellere revizyon gören tapu kayıtlarına hangi nedenle dayanmadıkları sorulmalı şor ve kamışın yörede ne anlama geldiği ve hangi tür taşınmazlar için söylendiği açıklığa kavuşturulmalı, dayanılan kayıtların taşınmazlara uymaması halinde taşınmazın öncesinin kadim yada geleneksel şekilde kullanılan mera olup olmadığı değilse taşınmazda davacı ve miras bırakanlarının zilyetliklerinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı sorulmalı, bilirkişi ve tanık sözleri arasında aykırılık doğduğunda giderilmeli, gerektiğinde davacı ve kardeşi Mehmet adına belgesiz zilyetliğe dayalı olarak taşınmaz tespit yada tescil edilip edilmediği mercileri nezdinde araştırılıp olduğunda tutanakları getirtilmeli, fen bilirkişisine yapılan keşif ve uygulamayı ve kayıtlarda geçen sınır yerlerini yansıtır biçimde raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davalı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/3901 K 2003/3974 HAZİNENİN DE TARAFI BULUNDUĞU KADASTRO MAHKEMESİNİN KARARLARIYLA TAŞINMAZLARIN MERA OLARAK SINIRLANDIRILMALARINA KARAR VERİLİP VERİLEN KARARIN KESİNLEŞTİĞİ DÜŞÜNÜLMEDEN YAZILI OLDUĞU ÜZERE SON HÜKÜMLE TAŞINMAZLARIN HAZİNE ADINA TESCİLİNE KARAR VERİLMEK SURETİYLE İNFAZDA DURAKSAMA YARATILMIŞ OLMASI DOĞRU DEĞİLDİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 198, 222, 223, 224, 253 parsel sayılı 25900, 30200, 2100, 19400, 16400 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduklarından söz edilerek malikhanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmişlerdir. 134, 787 ve 791 parsel sayılı 9900, 6400 ve 20400 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlarda önce Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduklarından söz edilerek malikhaneleri açık bırakılmış daha sonra tespit tutanaklarının kaybolduğu gerekçesiyle 134 ve 787 nolu parseller tapu kaydı nedeniyle Hazine adına tespit edilmiş, Muharrem’in bu parsellere yaptığı itiraz komisyonda reddedilmiş, 791 nolu parsel ise tapu kaydı nedeniyle Muharrem ve paydaşları adına tespit edilmiştir. 1501 ve 1502 parsel sayılı 12200 ve 7400 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Hüseyin ve paydaşları adına tespit edilmiş bu parsellere İlhami’nin yaptığı itiraz reddedilmiştir. 1503, 1504 ve 1505 parsel sayılı 11150, 11950 ve 11600 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar Hazine yeri olduğu gerekçesiyle Hazine adına tespit edilmişler, İlhami’nin itirazı kadastro komisyonunda reddedilmiştir. Hüseyin ve arkadaşlarının Mehmet ve arkadaşları ile Hazine aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tapu kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tapu iptal ve tesçil davası görevsizlik kararı ile kadastro mahkemesine aktarılmış, Sabriye ve arkadaşları tapu kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 134 ve 787 nolu parsellere ilişkin olarak Necmettin’de kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle 791 nolu parsele ilişkin olarak davaya katılmışlar, Mustafa’nın 134 nolu parsel için Murat’ın 787 nolu parsel için tapu kaydına dayalı olarak açtıkları davalar bu dava ile birleştirilmiştir. Mahkemece dava konusu 791 nolu parselin Necmettin ve paydaşları adına 1501 ve 1502 nolu parsellerin tesbit gibi tesbit malikleri adına 1503, 1504, 1505, 253, 198, 222, 223 ve 224 nolu parsellerin Hazine adına 134 nolu parselin bilirkişi krokisinde A harfi ile işaretli kısmının Hazine adına, B harfi ile işaretli kısmının Sabriye ve paydaşları adına 787 nolu parselin bilirkişi krokisinde A harfi ile işaretli kısmının Sabriye ve paydaşları adına B harfi ile işaretli kısmının Hazine adına tapuya tesçiline karar verilmiş, hüküm davacılar Hüseyin ve paydaşları, katılan davacılar Sabriye ve paydaşları ile davalılardan Hazine tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına,göre 134, 198, 222, 223, 224, 253, 787, 791, 1501 ve 1502 nolu parsellerle ilgili hükme yönelik tarafların yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile bu parsellerle ilgili usul ve yasaya uygun hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı kalan onama harcın temyiz edenden alınmasına, 2- 1503, 1504 ve 1505 nolu parsellerle ilgili hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince Mahkemece toplanan ve doğru olarak değerlendirilen delillere göre diğer temyiz itirazları yerinde değildir. REDDİNE, Ancak, Hazinenin de tarafı bulunduğu kadastro mahkemesinin tarih 1982/397-1986/32 sayılı kararlarıyla taşınmazların mera olarak sınırlandırılmalarına karar verilip verilen kararın kesinleştiği düşünülmeden yazılı olduğu üzere son hükümle taşınmazların hazine adına tesciline karar verilmek suretiyle infazda duraksama yaratılmış olması doğru değildir. Tarafların temyiz itirazları bu yönden yerindedir. Kabulü ile 1503, 1504 ve 1505 nolu parsellere hasren hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/4365 K 2003/3968 BİR YERİN MERA OLARAK KABULÜ İÇİN O YERLE İLGİLİ MERA TAHSİS KARARI VEYA KAYDININ OLMASI, YADA BAŞLANGICI BİLİNMEYEN BİR SÜREDEN BERİ VEDE EYLEMLİ ŞEKİLDE MERA OLARAK KULLANILMASI GEREKİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı Ahmet tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 2812 parsel sayılı 14850 metrekare yüzölçümündeki taşınmazın toprak tevzi komisyonunca mera olarak gösterilmesi nedeniyle mera olarak sınırlandırılmıştır. İtirazı kadastro komisyonunda reddedilen Ahmet kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın reddine ve dava konusu parselin mera olarak sınırlandırılmasına karar verilmiş; hüküm, davacı Ahmet tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece taşınmazın toprak tevzi komisyonunca düzenlenen mera haritası sınırları içerisinde kaldığı gerekçesiyle davanın tümden reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Tespit nedenine, ileri sürülüşe ve savunmaya göre uyuşmazlık, taşınmazın mera olup olmadığı yönünde toplanmaktadır. Öğretiye ve devamlılık arz eden yargısal uygulamalara göre bir yerin mera olarak kabulü için o yerle ilgili mera tahsis kararı veya kaydının olması, yada başlangıcı bilinmeyen bir süreden beri ve de eylemli şekilde mera olarak kullanılması gerekir. Her ne kadar mahkemece taşınmazın toprak tevzi komisyonunca düzenlenen 20 ada 1 parsel nolu mera haritası sınırlarında kaldığı kabul edilmiş ise de, bir yerin salt mera sınırı içine alınmış olması başka delillerle doğrulanmadığı sürece tek başına o yerin mera olduğunun kabulüne yeterli değildir. Kaldı ki gerek tapu sicil müdürlüğünden ve gerekse köy hizmetleri il müdürlüğünden gelen cevabı yazılarda taşınmazın bulunduğu köyle ilgili herhangi bir mera tahsis kaydının olmadığı bildirilmiştir. Bilgisine başvurulan bilirkişi ve tanıklarda taşınmazın mera olmadığını, güneydeki bir bölümünün eskiden beri ekilip sürüldüğünü haber vermişler bilirkişi ve tanıkların beyanları ziraatçi bilirkişi raporlarıyla da doğrulanmıştır. Diğer taraftan taşınmaz yönünü mera okuyan komşu parsel kayıtları da bulunmamaktadır. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgular karşısında mahkemece günlü krokide A harfi ile işaretli 6400 metrekarelik bölümle ilgili davanın kabulüne, geri kalan bölüme yönelik davanın reddine karar vermek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacı Ahmet’in temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/808 K 2003/411 TAPUSUZ OLAN BİR TAŞINMAZIN TESCİLİNE KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN ÖNCELİKLE TAŞINMAZIN TESCİLE TABİ YERLERDEN OLMASI, ZİLYEDİN ZİLYETLİĞİNİN ARALIKSIZ, ÇEKİŞMESİZ VE MALİK SIFATIYLA OLMAK ÜZERE 20 YILA ULAŞMASI, AYRICA MADDİ OLAYLARDAN SAYILAN ZİLYETLİĞİN VE SÜRDÜRÜLÜŞ BİÇİMİNİN TANIK VE DİĞER DELİLLERLE KANITLANMASI GEREKİR; BİLİRKİŞİ VE TANIKLARIN SÖZLERİ ARASINDAKİ ÇELİŞKİNİN OLMASI HALİNDE GİDERİLMESİNE ÇALIŞILMALI, AYRICA TAŞINMAZIN NİTELİĞİ, ZİLYETLİK SÜRESİ VE KULLANIM ŞEKLİ İLE İLGİLİ OLARAK BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPILMALI, USÜLLERE GÖRE YAPILACAK TÜM İNCELEMELERDEN SONRA HASIL OLACAK SONUCA GÖRE BİR KARAR VERİLMELİDİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne kısmen reddine ilişkin verilen hüküm davacı Enver mirasçıları ve davalı Eşref mirasçıları tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 1464 parsel sayılı 23800 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Eşref adına tespit edilmiştir. İtirazı kadastro komisyonunda reddedilen hazine taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, Mehmet iskan kaydına, Cemalettin kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine, Enver vergi kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, hazinenin davasının kabulüne, diğer davacıların davalarının reddine ve dava konusu parselin davacı hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Enver mirasçıları ve davalı Eşref mirasçıları tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, taşınmaz üzerinde tespit gününe kadar yasada öngörülen süreye ulaşan zilyetliğini kanıtlayamamasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davalı Eşref mirasçılarının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun aleyhlerindeki hükmün ONANMASINA, 2- Davacı Enver’in temyiz itirazlarına gelince Mahkemece adı geçenin taşınmazda zilyetliğinin olmadığı ve vergi kaydının da taşınmazla ilgisinin saptanamadığı gerekçesiyle davasının kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Taşınmazın öncesinin tapusuz olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, davacı Enver yararına zilyetliğe dayalı taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yönündedir. Tapusuz olan bir taşınmazın tesciline karar verilebilmesi için öncelikle taşınmazın tescile tabi yerlerden olması, zilyedin zilyetliğinin aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla olmak üzere 20 yıla ulaşması, ayrıca maddi olaylardan sayılan zilyetliğin ve sürdürülüş biçiminin tanık ve diğer delillerle kanıtlanması gerekir. Yerel bilirkişinin davacının dayandığı 1937 tarih 27 tahrir nolu vergi kaydının uygulanması ile ilgili sözleri de yetersizdir. Birinci keşifte dinlenen tanıklar davacı Enver’in taşınmazda zilyetliğinin olmadığını haber vermelerine karşın ikinci keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar tespit tarihine kadar 20 yıla ulaşan zilyetliğini söylemişlerdir. Bilirkişi ve tanıkların sözleri arasındaki çelişkinin giderilmesine çalışılmamış, ayrıca taşınmazın niteliği, zilyetlik süresi ve kullanım şekli ile ilgili olarak ziraat bilirkişiden raporda alınmamıştır. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için hayatta bulunmaları halinde her iki keşifte dinlenen bilirkişi ve tanıklarla tüm tespit bilirkişileri ve ziraatçi bilirkişi huzurunda yerinde yeniden keşif yapılarak, davacının dayandığı vergi kaydı gereği gibi yerel bilirkişi aracılığıyla yerine uygulanmalı, kayıtlarda geçen sınır yerleri arazi üzerinde göstertilip düzenlenecek krokiye işaret ettirilmeli, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin ne olduğu, kimden kaldığı davacının zilyetliğinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulup saptanmalı, bilirkişi ve tanık sözleri arasında aykırılık doğduğunda giderilmeli, vergi kaydının uygulaması ile ilgili olarak yerel bilirkişi tarafından bilinmeyen sınırlar olduğunda tanıkların bilgisine başvurulmalı, ziraat mühendisi bilirkişiden taşınmazın toprak yapısı, bitki örtüsü, kullanım süresi, öncesinin mera olup olmadığı konularında teknik verilere dayalı gerekçeli rapor alınmalı, fen bilirkişisinden raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Davacı Enver’in temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2002/1933 K 2002/1768 3402 SAYILI KADASTRO YASASININ 25. VE TAKİP EDEN MADDELERİNE GÖRE KESİNLEŞEN TESPİTLERLE İLGİ İTİRAZ VE İSTEKLERİN İNCELENMESİ KADASTRO MAHKEMESİNİN GÖREVİ DIŞINDADIR; GÖREV KONUSU KAMU DÜZENİYLE İLGİLİ OLDUĞUNDAN RE’SEN KENDİLİĞİNDEN NAZARA ALINMASI GEREKİR; BU DURUMDA MAHKEMECE DAVANIN GÖREV YÖNÜNDEN REDDİNE, TUTANAK ASIL VE EKLERİNİN KESİNLEŞEN TESPİT UYARINCA İŞLEM YAPILMAK ÜZERE TAPU SİCİL MÜDÜRLÜĞÜNE, TUTANAĞIN ONAYLI BİR SURETİ İLE DOSYANIN HUMK NUN 27. MADDESİ UYARINCA YETKİLİ VE GÖREVLİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 142 ada 82 parsel sayılı 4163, 11 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz dava dışı 33 sayılı parsele uygulanan 1981 yılı emlak vergi kaydı miktar fazlası nedeniyle mera olarak sınırlandırılmıştır. Davacı Osman satınalma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın kabulüne ve dava konusu parselin davacı Osman adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı A… Belediyesi vekilinin Hazineyi hasım göstermek suretiyle askı ilan süresi içinde açmış olduğu davalarından tarihli oturumda vazgeçtikleri ve bunun üzerine mahkemece feragat nedeniyle davanın reddi yolunda verilen tarih, 2000/118-20017106 sayılı kararın tarafların temyiz yoluna başvurmamaları üzerine kesinleştiği dosyasının incelenmesinden anlaşılmaktadır. Davacı Osman 30 günlük askı ilan süresi geçtikten sonra tarihinde Hazineyi hasım göstermek suretiyle açtığı davada tarihli senetle satın aldığı ve 33 nolu parselin yüzölçümünün eksik olduğunu, noksanlığın davaya konu 82 nolu parsel içinde kaldığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davanın açıldığı tarihte belediye tarafından açılan dava derdest bulunmadığına ve esasen feragat davayı sona erdiren taraf beyanı olup kesin hükmün sonuçlarını doğuracağından Osman’ın açtığı davanın katılması istemi olarak kabulüne olanak yoktur. Hal böyle olunca kadastroca yapılan tespitin davacı Osman yönünden kesinleştiğinin kabulü gerekir. 3402 sayılı Kadastro Yasasının 25. ve takip eden maddelerine göre kesinleşen tespitlerle ilgi itiraz ve isteklerin incelenmesi kadastro mahkemesinin görevi dışındadır. Görev konusu kamu düzeniyle ilgili olduğundan re’sen kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu durumda mahkemece davanın görev yönünden reddine, tutanak asıl ve eklerinin kesinleşen tespit uyarınca işlem yapılmak üzere Tapu Sicil Müdürlüğüne, tutanağın onaylı bir sureti ile dosyanın HUMK nun 27. maddesi uyarınca yetkili ve görevli Çekerek Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekirken yazılı olduğu üzere işin esası hakkında Hazine yönünden kesin hüküm oluşturacak biçimde karar verilmiş olması doğru değildir. Davalı Hazine’nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2001/1837 K 2001/1778 BİR YERİN MER’A OLARAK KABUL EDİLEBİLMESİ İÇİN ÖNCESİ BİLİNMEYEN BİR ZAMANDAN BERİ MER’A OLARAK KULLANILMASI YADA YETKİLİ MERCİLERCE VERİLMİŞ MER’A TAHSİS KARAR VE KAYDININ BULUNMASI GEREKİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm davacı ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 148 ada 56 ve 63 parsel sayılı 78513 ve 24, 35 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar mer’a olarak sınırlandırılmak suretiyle tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacılar Derviş ve Bayram satınalma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve dava konusu 63 sayılı parselin payları oranında adlarına tapuya tesciline, 56 sayılı parselin tespitinin aynen muhafazasına karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, dava konusu taşınmazlardan 63 nolu parselin kadim ve geleneksel şekilde kullanılan mer’a olmayıp mer’a tahsis haritası dışında tarım arazisi olduğunu ve tespit gününe kadar adına tescil kararı verilen davacı ve müşterekleri yararına satınalma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı mülk edinme koşullarının çekiştiğinin toplanan ve doğru olarak değerlendirilen delillerle saptanmasına ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre Hazinenin temyiz itirazlarının reddi ile bu parselle ilgili usul ve yasaya uygun aleyhindeki hükmün ONANMASINA, Davacıların 56 sayılı parsel ile ilgili hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince Mahkemece, dava konusu taşınmazların öncesinin mer’a olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de kabulü dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Uyuşmazlık, taşınmazların mer’a olup olmadığı yönündedir. Öğretiye ve süreklilik kazanan yargısal uygulamalara göre bir yerin mer’a olarak kabul edilebilmesi için öncesi bilinmeyen bir zamandan beri mer’a olarak kullanılması yada yetkili mercilerce verilmiş mer’a tahsis karar ve kaydının bulunması gerekir. Taşınmazların, idari merciler tarafından 1954 yılında yapılan çalışmalar sırasında belirlenen ve kesinleşen mer’a tahsis haritası kapsamı dışında bırakıldığı keşif ve uygulama ile belirlenmiştir. Bilgisine başvurulan bilirkişi ve tanıklar taşınmazların mer’a olmadığını davacının ve miras bırakanın tespit gününe kadar 20 yılı aşkın süreyle zilyetliklerinde olduğunu haber vermişlerdir. Tahsis yapılmakla mer’a tahsis haritasının kapsamı dışında kalan taşınmazlar öncesi mer’a olsa bile bu niteliklerini kaybederler ve mülk edinmeye konu teşkil ederler. Bu durumda mahkemece 3402 sayılı Kadastro Yasasının 14. maddesinde sınırlayıcı hükümler dikkate alınarak engeli bulunmadığı takdirde davanın kabulüne ve taşınmazların davacı adına tesciline karar vermek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere reddi yoluna gidilmesi doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2001/773 K 2001/1773 TAŞINMAZIN ÖNCESİNİN MER’A OLUP OLMADIĞI KONUSUNDA DİNLENEN BİLİRKİŞİ VE TANIK SÖZLERİ ARASINDAKİ AYKIRILIK DA YÖNTEMİNE UYGUN BİÇİMDE GİDERİLMEMİŞ, İDARİ KANALDAN BİLDİRİLEN DAHA YAŞLI BİLİRKİŞİLER DİNLENİLMEMİŞ, DAVALILARIN ZİLYETLİĞİNİN BAŞLANGIÇ TARİHİ, SÜRESİ VE SÜRDÜRÜLÜŞ BİÇİMİ İLE İLGİLİ KONULARDA DA YETERLİ BİR ARAŞTIRMA YAPILMAMIŞTIR; 3402 SAYILI KADASTRO YASASI’NIN 30/2. MADDESİ UYARINCA ÇÖZÜMLENMESİ GEREKİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı Köy Tüzel Kişiliği tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Hükmüne uyulan Yargıtay bozma kararında özetle Tespitten önce çekişmeli taşınmaz hakkında genel mahkemede açılan dava bulunduğundan kadastro ekibinin çekişmeli parselin malikhanesini doldurması yasal bir sonuç doğurmaz. Yapılan keşiflerden taşınmazın mer’a olduğu bilirkişi ve tanıklarca ifade edildiğine göre malikhanesi açık olan taşınmaz hakkında 3402 sayılı Kadastro Yasasının 30/2. maddesi uyarınca usulen mer’a araştırması yapılması gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra Yazı Köyü Tüzel Kişiliğinin davasının reddine, dava konusu 119 sayılı parselin metrekare olarak payları oranında davalı Vahittin mirasçıları adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Köy Tüzel Kişiliği tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra yapılan araştırma, inceleme ve uygulama dahi hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Dava dilekçesindeki ileri sürülüşe, savunmaya ve aşamalardaki sözlü ve yazılı açıklamalar göre uyuşmazlık, taşınmazın mer’a olup olmadığı, değilse davalı taraf yararına taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yönlerinde toplanmaktadır. Davalı taraf tapu ve vergi kaydı ile zilyetliğe dayanmıştır. Dayanılan tapu kaydının taşınmaza uymadığı saptanmış, bu yön hükmüne uyulan günlü bozma ilamında da benimsenmiştir. Dayanak 352 tahrir nolu vergi kaydının sınırları doğuşu orman, batışı yol, kuzeyi Mehmet ve Salih, güneyi Ahmet okumaktadır. Ayrı ayrı tarihlerde yapılan keşiflerde taşınmazın doğusunda orman ve batısında yol bulunduğunu bildiren bilirkişilerden bir kısmı Mehmet ve Salih ve Ahmet yerlerinin neresi olduğunu bilmediklerini, bazıları da adı geçen kişi yerlerinin orman içerisinde kaldığını söyleyerek kesin ve inandırıcı bir beyanda bulunmamışlardır. Orman ve yol her yerde rastlanabilen doğal sınırlardan olmakla kaydın taşınmaza uygunluğunun kabulü için Mehmet ve Salih ile Ahmet yerlerinin arazi üzerinde kesin olarak belirlenmesi zorunludur. Son keşifte dinlenen yerel bilirkişinin doğum tarihi itibariyle kaydı uygulanması, zilyetliğin başlangıç tarihi ve süresi ile ilgili konularda yeterli bilgi ve deneyime sahip olduğu söylenemez. Taşınmazın öncesinin mer’a olup olmadığı konusunda dinlenen bilirkişi ve tanık sözleri arasındaki aykırılık da yöntemine uygun biçimde giderilmemiş, idari kanaldan bildirilen daha yaşlı bilirkişiler dinlenilmemiş, davalıların zilyetliğinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi ile ilgili konularda da yeterli bir araştırma yapılmamıştır. O halde, hayatta bulunmaları halinde önceki keşiflerde dinlenen tüm yerel bilirkişi ve tanıklarla tespit bilirkişileri. Kaymakamlıktan gönderilen listede adları geçen bilirkişiler eşliğinde yerinde yeniden keşif yapılarak taşınmazı ve yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla davalı tarafın dayandığı 1936 tarih 352 tahrir nolu vergi kaydının uygulanması yapılarak taşınmaza ait olup olmadığı ve kapsamı kesin olarak saptanmalı, yukarıda da açıklandığı üzere orman ve yol doğal sınırlardan olmakla ve “yol” da özel bir isimle anılmadığına göre kaydın kuzey sınırında okunan Mehmet ve Salih ile güney sınırında okunan Ahmet yerlerinin nereleri olduğu arazi üzerinde bilirkişilere gösterilip krokisine işlettirilmeli, bilirkişilerce bilinmeyen sınırlar olduğunda tanıkların bu konudaki bilgilerine başvurulmalı, adları geçen kişi yerlerinin Mücerret orman içerisinde kaldığı yolundaki beyanların kaydın aidiyetine yeterli olmayacağı düşünülmeli, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin kadim ve geleneksel şekilde kullanılan mer’a olup olmadığı, değilse kimden kaldığı, davalıların zilyet olması halinde başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulmalı, davalı Vahittin’in taşınmazı 1963 yılından önce kullanmadıkları yolundaki beyanının kendisini bağlayıp bağlamayacağının ve bu arada 1964’ten itibaren açılan davalar nedeni ile zilyetliğin çekişmesiz sayılıp sayılmayacağının karar yerinde tartışılıp değerlendirilmesi yapılmalı, bu arada Asliye ve Sulh Hukuk Mahkemeleri ile Sulh Ceza Mahkemesince yapılan keşiflerin ve verilen kararların keza karar yerinde tartışılması yapılarak davayı etkisi üzerinde durulmalı, uyuşmazlığın 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 30/2. maddesi uyarınca çözümlenmesi gerekir bir nitelik arzettiği dikkate alınarak lüzumlu görülecek deliller re’sen kendiliğinden toplanarak gerçek hak sahibi adına da tescil kararı verilebileceği düşünülmeli, bilirkişi ve tanık sözleri arasında aykırılık doğduğunda yöntemine uygun ve yüzleştirilmek suretiyle giderilmeli, ziraat mühendisi bilirkişiden taşınmazın toprak yapışı, bitki örtüşü, işleniş tarzı ve karakteri, öncesinin mer’a olup olmadığı, batıdaki yoldan sonra gelen mer’a ile mukayesesini içeren geniş kapsamlı gerekçeli rapor alınmalı, fen bilirkişisine yapılan keşif ve uygulamayı ve kayıtlarda geçen sınır yerlerini izlemeye olanak verecek biçimde geniş kapsamlı raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davacı-davalı Yazı Köyü Tüzel Kişiliği’nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2001/382 K 2001/598 DAVA KONUSU TAŞINMAZIN KUZEY VE DOĞU SINIRLARI “MER’A” OKUMAKTADIR MER’A SINIRLARINI İÇEREN KAYITLARIN KAPSAMLARI YÜZÖLÇÜMLERİ İLE GEÇERLİDİR. KAYITLAR SAHİBİ LEHİNE OLDUĞU KADAR ALEYHİNE DE DELİL TEŞKİL EDER; RESMİ KAYITLARA VE EYLEMLİ DURUMA AYKIRI DÜŞEN BİLİRKİŞİ VE TANIK SÖZLERİNE DEĞER VERİLEMEYECEĞİNE GÖRE TAŞINMAZIN MERAYA EL ATMAK SURETİYLE KAZANILDIĞININ KABULÜ GEREKİR; KAMU ORTA MALI NİTELİĞİNDEKİ MERALARIN ZİLYETLİKLE KAZANILMASINA OLANAK YOKTUR. Taraftar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 144 ada 65 parsel sayılı metrekare yüzölçümündeki taşınmaz dava dışı 16, 62 ve 63 nolu parsellere revizyon gören vergi kaydı miktar fazlalığı nedeniyle Hazine adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde Mehmet vergi kaydı, irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Dava sırasında muris Veli mirasçıları davaya dahil edilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne ve dava konusu parselin davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, taşınmazın mera olmadığı, davacı yararına vergi kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı taşınmaz edinme koşullandın oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Uyuşmazlık, taşınmazın mera olup olmadığı yönünden toplanmaktadır. Davalı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2000/2315 K 2000/2319 EKSİK İNCELEME İLE HÜKÜM VERİLEMEZ; TARAFLARIN GÖSTERECEĞİ TANIKLAR, BİLİRKİŞİLER HUZURUNDA KEŞİF YAPILARAK TAŞINMAZIN ÖNCESİNİN KADİM VE GELENEKSEL ŞEKİLDE KULLANILAN MER’A OLUP OLMADIĞI, DEĞİLSE DAVACILARIN VE MİRAS BIRAKANLARININ ZİLYETLİKLERİNİN BAŞLANGIÇ TARİHİ, SÜRESİ VE SÜRDÜRÜLÜŞ BİÇİMİ OLAYLARA DAYALI OLARAK BİLİRKİŞİ VE TANIKLARDAN AYRI AYRI SORULUP SAPTANMALI, BİLİRKİŞİ VE TANIK SÖZLERİ ARASINDA AYKIRILIK DOĞDUĞUNDA GİDERİLMELİ, TÜM İNCELEMELER TAMAMLANDIKTAN SONRA DELİLLER BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLEREK SONUCUNA GÖRE BİR KARAR VERİLMELİDİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 728 parsel sayılı 42500 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz 4753 sayılı Yasa gereğince oluşturulan tapu kaydı ile davalı Hazine adına tespit edilmiş ve Adil’in işgalinde olduğu tutanağın beyanlar hanesinde gösterilmiştir. Miras bırakanları Adil’in itirazı kadastro komisyonunda 100 dönüm sınırı nedeniyle reddedilen davacılar Nizamettin ve Abdurrahman’ın irsen intikale ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak açtıkları davalar birleştirilmiştir. Mahkemece, davacı Nizamettin’in davasının kabulünE Abdurrahman’ın davasının reddine ve dava konusu parselin davacı Nizamettin adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli değildir. İddia ve ileri sürülüşe ve tespit nedenlerine göre uyuşmazlık taşınmazın mer’a olup olmadığı, mer’a olmadığı takdirde belirtmelik tutanağının ve Hazine tapusunun oluştuğu güne kadar davacılar ve miras bırakanları Adıl yararına taşınmaz edinme koşullarının oluşup oluşmadığı yönlerindedir. Komşu 727 nolu parselin vergi kaydına ve zilyetliğe istinaden davacıların miras bırakanı Adil adına yapılan tespiti kesinleşmiştir. Söz konusu parsele revizyon gören 1937 tarih 330 tahrir nolu vergi kaydı 10 dönüm yüzölçümünde olup taşınmazın miktarı da 10 dönümdür. Kaydın doğu ve batı sınırları sırt. güneyi boğaz, kuzeyi ise taşlık okumaktadır. Bu gibi doğal sınırları içeren kayıtların her yere uygulanabilme olanağı vardır. Kaydın 727 nolu parsele aidiyeti kabul edildiği takdirde sahibi aleyhine delil teşkil edeceğinde duraksamamak gerekir. Öğretiye ve süreklilik kazanan yargısal uygulamalara göre bir yerin mer’a olarak kabul edilebilmesi için mer’a tahsis kararı ve kaydının olması ya da o yerin başlangıcı bilinmeyen bir süreden beri eylemli şekilde mer’a olarak kullanılması gerekir. Bunun yanında mer’a ile ilgili dalarda dinlenecek bilirkişi ve tanıkların da davanın sonucunda yararı bulunmayan komşu köylerden seçilmesi zorunludur. Hal böyle iken tek bir yerel bilirkişinin soyut içerikli sözlerine değer verilerek hüküm tesisi yoluna gidilmesi doğru değildir. Diğer taraftan taşınmazın mer’adan sökülerek kazanıldığı kaydını içeren belirtmelik tutanağındaki bilirkişiler arasında adı geçen Adil’in davacıların miras bırakanı Adil olup olmadığı, aynı kişi iseler beyanlarının kendisini ve halefiyet yoluyla mirasçılarını bağlaması gerekip gerekmeyeceği, 115-23-947 nolu parsellerin itirazlı olmaları halinde 3402 sayılı Kadastro Yasasının 14. maddesi hükümleri uyarınca davaların birleştirilerek görülmesi gerektiği taşınmazı üç yönden çevreleyen ve halen davalı olduğu anlaşılan 684 nolu mer’a parseli hakkında açılan dava sonunda verilecek kararın davaya etkisi üzerinde de durulmamıştır. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde, davacılardan komşu köylerden olmak üzere taşınmazı ve yöreyi iyi bilen yaşlı tanık göstermeleri istenmeli, aynı olanak Hazineye sağlanmalı, önceden dinlenen yerel bilirkişi ve belirtmelik bilirkişisi ile tespit bilirkişileri ve ayrıca gösterilecek tanıklar huzurunda yerinde yeniden keşif yapılarak taşınmazın öncesinin kadim ve geleneksel şekilde kullanılan mer’a olup olmadığı, değilse davacıların ve miras bırakanlarının zilyetliklerinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı sorulup saptanmalı, bilirkişi ve tanık sözleri arasında aykırılık doğduğunda giderilmeli, belirtmelik tutanağında adı geçen bilirkişilerden Adil’in davacıların babası Adil olup olmadığı, yine bilirkişi ve tanıklardan sorularak aynı kişi olması halinde beyanlarının kendisini ve mirasçıları olan davacıları bağlaması gerekip gerekmeyeceği, bu arada 23-115-947 nolu parsellerin davalı olmaları halinde davaların birleştirilerek görülmesi gerektiği düşünülmeli, davanın esasına müessir olduğundan 684 nolu parselle ilgili davanın sonucu beklenmeli, teknik bilirkişiye raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davalı Hazinenin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/3638 K 2003/3889 MAHKEMECE GAYRİMENKULÜN KADİM VE GELENEKSEL BİÇİMDE KULLANILAN MERA OLUP OLMADIĞI HUSUSU OLAYLARA DAYALI OLARAK DİKKATLİCE ARAŞTIRILIP İNCELENMEDEN, EKSİK İNCELEMEYE DAYALI OLARAK HÜKÜM KURULMUŞ OLMASI HATALIDIR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 1306 parsel sayılı metrekare yüzölçümündeki taşınmaz ham toprak niteliği ile davalı Hazine adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacı E .. Tüzel kişiliği 1306 sayılı parsel ile komşu köy sınırlarında kalan 2930 sayılı parselin bir bölümünün mera olduğunu ileri sürerek dava açmıştır. Mahkemece, davanın kabulüne dava konusu 1306 sayılı parselin mera olarak sınırlandırılmasına karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya yeterli bulunamamaktadır. Dava dilekçesindeki ileri sürülüşe, savunmaya ve tespit nedenine göre uyuşmazlık, taşınmazın kadim mer’a olup olmadığı yönünde toplanmaktadır. Öğretiye ve de devamlılık arz eden yargısal uygulamalara göre bir yerin mer’a olarak kabulü için o yerle ilgili mer’a tahsis kararı yada kaydının olması, aksi takdirde başlangıcı bilinmeyen bir süreden beri ve de eylemli şekilde mer’a olarak kullanılması gerekir. Tapu Sicil ve Özel İdare Müdürlüğünden gelen yazılarda mer’a tahsis kaydının olmadığı bildirilmiş ise de, taşınmazın öncesinin mer’a olup olmadığı ve eylemli olarak da bu şekilde kullanılıp kullanılmadığı konusunda davacı tarafından gösterilen tanıkların bilgisine başvurulmamış, tek bir yerel bilirkişinin soyut içerikli sözleri ile ziraatçı bilirkişi raporuyla yetinilerek hüküm tesisi yoluna gidilmiş, hazine tarafından Asliye Hukuk Mahkemesinin 1984/22 sayılı dosyasıyla davalı Eski köy ile komşu K .. köyü tüzel kişiliği aleyhine açılan elatmanın önlenmesi davasının sonucu araştırılmamış ve davaya etkisi üzerinde durulmamıştır. Ayrıca, yerel bilirkişi sözleri tutanak içeriğine aykırı düşmesine karşın tutanak bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilerek aykırılığın giderilmesi yoluna da gidilmemiştir. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde Asliye Hukuk Mahkemesinin 1984/22 esas sayılı dava dosyası getirtilmeli, hazineye komşu köylerden olmak üzere taşınmazı ve yöreyi iyi bilen yaşlı tanık gösterilmesi için önel verilmeli, daha sonra önceki keşifte dinlenen yerel bilirkişi ile tüm tespit bilirkişileri, davacı tarafından gösterilen, hazine tarafından gösterilecek tanıklar eşliğinde yerinde yeniden keşif yapılarak, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın kadim ve geleneksel şekilde kullanılan mer’a olup olmadığı olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulup saptanmalı, bilirkişi ve tanık sözleri arasında aykırılık doğduğunda giderilmeli, 1984/22 esas sayılı dosyanın sonuçlanmış olması durumunda verilen kararın davaya etkisi üzerinde durulup delillerin değerlendirilmesinde nazara alınmalı, taşınmazın doğusundaki karlık köyü sınırları içerisinde kalan taşınmazların parsel numaraları krokisine işlettirilip tutanakları ve dayanakları kayıtlar getirtildikten sonra taşınmaz yönünü ne şekilde sınır okuduklarına bakılmalı, fen bilirkişisine geniş kapsamlı raporlu kroki düzenlettirilmeli ondan sonra toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davalı Hazinenin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/3526 K 2003/3187 KADASTRO TESPİTİ TAPU KAYDINA DAYANARAK YAPILMIŞTIR ANCAK KAYIT MERCİİNDEN GETİRTİLİP YERİNE UYGULANMAMIŞ, DAVACIDAN DELİLLERİ VE ŞAHİT GETİRMESİ TALEP EDİLMEMİŞ, YAŞ BAKIMINDAN YETERLİ BİLGİ VE DENEYİMİ BULUNMAYAN YEREL BİLİRKİŞİLERİN SOYUT İÇERİKLİ BEYANLARINA DAYANILARAK KARAR VERİLMESİ HATALIDIR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 103 ada 3 parsel sayılı metrekare yüzölçümündeki taşınmaz tapu kaydı nedeniyle Hazine adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde Yaşar irsen intikalle gelen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine ve dava konusu parselin metrekarelik kısmının davacı Halis, geri kalan metrekarelik kısmın davalı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, taşınmaz üzerinde tespit günü itibariyle davacı yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı mülk edinme koşullarının oluştuğu gerekçe gösterilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Kadastro tespiti tapu kaydına dayalı olarak yapılmasına rağmen kayıt merciinden getirtilip yerine uygulanmamış, davacıdan delilleri sorulmamış ve tanık göstermesi istenmemiş, yaşları itibariyle yeterli bilgiye ve deneyime sahip olmayan yerel bilirkişilerin soyut içerikli sözlerine dayanılarak hüküm tesisi yoluna gidilmiştir. Ayrıca 3402 sayılı Kadastro Yasasının 14. maddesinin kısıtlayıcı hükümlerine göre yapılan belgesiz araştırması da yeterli değildir. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde, taraflardan delilleri sorulmalı ve bu arada yaşlı tanık göstermeleri istenmeli, dava dilekçesi okunarak davacıdan taşınmazın kendisi ile birlikte kim yada kimler adına tescilini istediği sorulup açıklattırılmalı, tespitin dayanağı tapu kaydı ilk tesisinden itibaren tüm intikalleri ve haritası ile, toprak tevzi komisyonlarınca düzenlenen belirtmelik tutanağı ve krokisi Tapu Sicil Müdürlüğü ile Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünden, komşu parsel tutanak örnekleri ile dayanakları kayıt ve belgeler merciilerinden getirtilmeli, daha sonra taraf tanıkları, tutanak ve belirtmelik bilirkişileri eşliğinde yerinde yeniden keşif yapılarak tespitin dayanağı tapu kaydı ve haritası komşu parsel tutanak ve dayanaklarından yararlanılmak suretiyle 3402 sayılı Kadastro Yasasının 20. maddesine göre gereği gibi yerine uygulanmalı, yerel bilirkişi tarafından bilinmeyen sınırlar olduğunda tanıkların bilgilerine başvurulmalı, taşınmazın öncesinin ne olduğu, kim yada kimlerin zilyet ettikleri, zilyetliğin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi, taksim yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa hangi tarihte yapıldığı maddi olaylara dayalı olarak bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı sorulup saptanmalı, bilirkişi ve tanık sözleri ile tutanağın edinme yerindeki açıklamalar arasında aykırılık doğduğunda 3402 sayılı Yasanın 30/1. maddesine göre tutanak bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenerek aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, taşınmazın çevresinde mera olarak tespit gören parsellerin bulunması yada belirtmelik tutanağının içeriğine göre gerektiğinde yöntemine uygun mera araştırması yapılmalı, ziraat mühendisinden taşınmazın toprak yapısı, karakteri, kullanım süresi, meradan kazanılıp kazanılmadığı, hakkında teknik verilere dayalı gerekçeli rapor alınmalı, taşınmazın hazineye ait tapu kadı kapsamında kalması halinde 3402 sayılı Yasanın 14. ve 46/1. maddelerine göre davacı taraf yararına zilyetlikle iktisap şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması yapılmalı, davalı adına belgesiz zilyetliğe dayalı olarak taşınmaz tespit yada tescil edilip edilmediği mercileri nezdinde araştırılarak olduğunda tutanakları getirtilip incelenmeli, fen bilirkişisine yapılan keşif ve uygulamayı izlemeye olanak verecek biçimde raporlu kroki düzenlettirilmeli, ondan sonra toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu yönlerin gözetilmemiş olması doğru olmadığı gibi, Kabule göre de; 3402 sayılı Kadastro Yasasının 32/son maddesi uyarınca fen bilirkişisine davacı ve davalı adlarına tescil edilen yerlerin konum ve miktarlarını gösterir kroki düzenlettirilmesi gerekirken bu yön gözardı edilerek yazılı olduğu üzere infazda duraksama yaratacak şekilde hüküm verilmiş olması da doğru değildir. Davalı Hazine’nin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/214 K 2003/977 VERİLEN GÖREVSİZLİK VEYA YETKİSİZLİK KARARI ÜZERİNE DAVACININ DİĞER YANA GÖREVLİ VEYA YETKİLİ MAHKEMEDE TEBLİGAT YAPTIRMASI YASAL ZORUNLULUKTUR. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı Köy Tüzel Kişiliği tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Davacı K Köyü Tüzel Kişiliği köye ait meraya davalı S. Belediyesinin el attığı iddiasıyla Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava görevsizlik kararı verilerek önce kadastro mahkemesine aktarılmış taşınmazların mera olarak sınırlandırılmasıyla davalı Belediye’nin el atmasının önlenmesine dair verilen kadastro mahkemesinin hükmü el atmanın önlenmesi yönündeki kararın aidiyet belirleyici olduğu görevsizlik kararı verilmesi gerekçesi ile bozulmuş ve dosya Asliye Hukuk Mahkemesine aktarılmıştır. Mahkemece usulen açılmış bir dava bulunmadığından esas hakkında karar ittihasına yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davacı Köy Tüzel Kişiliği tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, kadastro mahkemesinin görevsizlik kararları üzerine davacı tarafın usulün 193. maddesindeki prosedüre uygun biçimde tebligat işlemini yaptırmadığı ve bunun sonucu olarak usulen açılmış bir dava bulunmadığı gerekçesiyle davanın esası hakkında karar ittihazına yer olmadığına ve esasın bu şekilde kapatılıp dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine ve yasa hükümlerine uygun düşmemektedir. Kadastro mahkemesince gün 1991/42-162 sayılı kararla meraların aidiyeti ile ilgili uyuşmazlıkların kadastro mahkemesi görevi dışında olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine karar kesinleştiğinde dosyanın görevli ve yetkili Malkara Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, verilen iş bu karar temyiz yoluna başvurulmaksızın tarihinde kesinleşmiştir. Usulün 193/2. maddesinde görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine davacının karşı tarafa görevli veya yetkili mahkemede tebligat yaptırmasının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Görevsizlik kararının kesinleştiği tarihte dava dosyası Asliye Hukuk Mahkemesinin esasına kaydedilmiş, tensibi yapılmış ve de taraflara duruşma günü ve saatini bildirir açıklamalı davetiye çıkarılmıştır. Şu hale göre davacının tebligat işlemini yaptırmadığından söz etme olanağı yoktur. Açıklanan bu olgular karşısında mahkemece taraflardan iddia ve savunmaları sorulup gösterecekleri deliller toplandıktan sonra işin esası hakkında bir karar vermek gerekirken değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/5749 K 2003/5176 ORMAN TAHDİDİ YAPILAN YERLERDE BİR YERİN ORMAN SAYILAN YERLERDEN OLUP OLMADIĞININ KESİNLEŞEN ORMAN TAHDİT HARİTASININ UYGULAMASI, KESİNLEŞMİŞ ORMAN TAHDİDİ BULUNMAYAN YERLERDE İSE MEMLEKET HARİTASI, AMENAJMAN PLANI VE HAVA FOTOĞRAFLARININ UYGULANMASI SONUCU ORMAN MÜHENDİSİNDEN ALINACAK GEREKÇELİ MÜTALAAYA DAYALI OLARAK BELİRLENMESİ GEREKİR; DİĞER TARAFTAN TAŞINMAZIN ÖNCESİ TAPUSUZ OLDUĞUNA GÖRE MADDİ OLAYLARDAN SAYILAN ZİLYETLİĞİN VE SÜRDÜRÜLÜŞ BİÇİMİNİN TANIK VE DİĞER DELİLLERLE DE KANITLANMASI GEREKİR; YİNE İLERİ SÜRÜLMESİNE KARŞIN VERGİ KAYIT MİKTAR FAZLASININ MER’A OLUP OLMADIĞI YÖNÜNDEN DE YÖNTEMİNE UYGUN BİR MER’A ARAŞTIRMASI YAPILMALIDIR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 107 ada 7 parsel sayılı metrekare yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Ahmet adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde Hazine taşınmazın mer’a yada devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğuna dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın reddine ve dava konusu parselin tespit gibi davalı adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Kadastroca taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak davalı adına tespit edilmiş, davacı hazine taşınmazın mer’a yada Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ve zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşmadığını ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Eylemli durumda davalı taşınmaza kuzey ve batıdan komşu 107 ada 127 parsel orman niteliği ile Hazine adına tespit edilmiştir. İleri sürülüşe, savunmaya ve aşamalardaki açıklamalara göre uyuşmazlık taşınmazın orman yada mer’a olup olmadığı ve bunun sonucu olarak davalı yararına taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği yönlerinde toplanmaktadır. Orman tahdidi yapılan yerlerde bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığının kesinleşen orman tahdit haritasının uygulaması, kesinleşmiş orman tahdidi bulunmayan yerlerde ise memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğraflarının uygulanması sonucu orman mühendisinden alınacak gerekçeli mütealaya dayalı olarak belirlenmesi gerekir. Somut olayda yörede orman tahdidinin hangi tarihte yapıldığı, tahdidin mülki amirin onayından geçerek kesinleşip kesinleşmediği, kesinleşmiş ise tarihi sorulmamış, orman mühendisi tarafından düzenlenen raporda tahdit haritasının uygulandığı kaydına dahi yer verilmeden ve haritasında gösterilmeden soyut görüşlere dayalı rapora ve tek bir yerel bilirkişinin yeterli olmayan sözlerine değer verilerek hüküm tesisi yoluna gidilmiştir. Diğer taraftan taşınmazın öncesi tapusuz olduğuna göre maddi olaylardan sayılan zilyetliğin ve sürdürülüş biçiminin tanık ve diğer delillerle de kanıtlanması gerekirken ne tanık ve ne de tutanak bilirkişileri ileri sürülmesine karşın vergi kayıt miktar fazlasının mer’a olup olmadığı yönünden de yöntemine uygun bir mer’a araştırması yapılmamıştır. Eksik inceleme ile hüküm verilemez. O halde, taşınmazın bulunduğu yöreyle ilgili orman tahdit harita ve tutanakları getirtilmeli ve ayrıca tahdidin hangi tarihte kesinleştiği merciinden sorulmalı, yine taşınmazın bulunduğu yer ve yöreyle ilgili mer’a tahsis kararı ve kaydı olup olmadığı sorulup bununla ilgili belgeler getirtilmeli, taraflardan hem yerel ve hem de komşu köylerden olmak üzere taşınmazı bilen tanık göstermeleri istenmeli, daha sonra önceki keşifte dinlenen yerel bilirkişi ile taraflarca gösterilecek tanıklar ve tutanak bilirkişileri eşliğinde yerinde yeniden keşif yapılarak kesinleşen orman tahdidinin varlığı halinde orman mühendisi aracılığıyla tahdit haritası, olduğunda mer’a tahsis kararı ve kaydının fen bilirkişisi ve yerel bilirkişi aracılığıyla uygulamaları yapılmalı, kesinleşmiş bir orman tahdidinin olmaması halinde yöreyle ilgili eski tarihli memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğrafları getirtilerek keza orman bilirkişisi aracılığıyla uygulanmalı, bilirkişi ve tanıklardan taşınmazın öncesinin mer’a yada orman olup olmadığı, davalının ve satıcısının zilyetliklerinin başlangıç tarihi, süresi ve sürdürülüş biçimi olaylara dayalı olarak ayrı ayrı sorulup saptanmalı, bilirkişi ve tanık sözleri arasında aykırılık doğduğunda giderilmeli, itirazlı oldukları anlaşılan 8, 9 ve 1 no’lu parsellerle ilgili olarak açılan davaların sonuçlanmış olması halinde verilen kararların davaya etkisi üzerinde durulmalı, orman mühendisi bilirkişiden orman tahdit haritasının uygulamasını da gösterir biçimde olmak üzere taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığı konusunda gerekçeli rapor alınmalı, önceki raporla arasında çelişki doğduğunda giderilmeli, fen bilirkişisine önceden olduğu gibi geniş kapsamlı raporlu kroki düzenlettirilmeli, daha sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davacı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/5337 K 2003/4970 TAŞINMAZIN ÖNCESİNİN MERA OLDUĞU YAZILI MERA NORM KARARI DAVACININ MİRAS BIRAKANI TARAFINDAN İMZALANMIŞ OLUP, BU BEYANLAR TAŞINMAZIN ÖNCESİNİN MERA OLDUĞU OLGUSU YÖNÜNDEN HALEFİYET YOLU İLE MİRASÇISI OLAN DAVACIYI DA BAĞLAYACAĞINDAN KAZANDIRICI ZAMANAŞIMINA DAYALI DAVANIN REDDİ YERİNDEDİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda; Davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 10 parsel sayılı 208000 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz mera olarak sınırlandırılmıştır. İtirazı kadastro komisyonunca reddedilen Mustafa mirasçısı S. tapu ve vergi kayıtları ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın reddine ve dava konusu parselin ilk tespit gibi tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı S. tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, taşınmazın öncesinin mera olduğu kaydına yer verilen mera norm kararının davacının miras bırakanı M. tarafından imzalanmış olmasına, bu beyanların taşınmazın öncesinin mera olduğu olgusu yönünden halefiyet yolu ile mirasçısı olan davayı bağlayacağına, yargılama aşamasında imzanın M.’ye ait olmadığının ileri sürülmemesine, mahkemece bu yönler gözetilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik görülmemesine ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1960/4 K 1965/2 TEK BAŞINA BİR KÖYE AİT BULUNAN MERA, YAYLAK VE KIŞLAKLARIN TÜMÜNÜN VEYA BİR PARÇASININ DİĞER BİR KÖYÜN SINIRI İÇİNE ALINMIŞ OLMASI HALİNDE DAHİ, İLK KÖYÜN, BU YERLERDEN, ESKİSİ GİBİ TEK BAŞINA YARARLANIR. Bir köyün müstakil mer’a, yaylak ve kışlağı tamamen veya kısmendiğer bir köy hududu içinde kaldığı takdirde Köy Kanununun 6 ncı maddesine dayanılarak o köyün de işbu mer’a, yaylak ve kışlaklardan yararlanmak hakkına sahip olup olmıyacağı hakkında Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 13/11/1953 gün ve 6876/3460 sayılı ve 30/10/1964 gün ve 2079/921 sayılı kararları ve Hukuk Genel Kurulunun 25/3/1964 gün ve 522/D-1, 239 sayılı kararlarıyla Yargıtay üçüncü Hukuk Dairesinin 16/1/1959 gün ve 265/301 sayılı kararı ve Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi çoğunluğunun yeni eğilimi arasında içtihat aykırılığı bulunduğu Birinci Hukuk Dairesi Başkanlığının yazısı ile bildirilmesi üzerine İçtihadı Birleştirme Büyük Kurulunca ortada içtihadı birleştirme sebebi bulunduğuna oybirliğiyle karar verildikten sonra konu incelendi, gereği konuşuldu Yukarıda sözü edilen ilâmlardan; Birinci Hukuk Dairesinin 13/11/1953 günlü kararında Eğer kışlak mahallî bu köyün sınırları, içine dâhil olmakta ise yaylak mahalline kıyasen Köy Kanununun 6 ncı maddesi mucibince her iki köy arasında müştereken bu mahallin tasarruf edilmesi icabettiğinin gözönünde tutulması, dâvacının kışlak yeri dâvalı köyün hudutları içine girmediği takdirde dâvanın mutlak olarak kabulü ve kışlak mahallî dâvalı köyün sınırları için de bulunduğu takdirde her iki köy arasında müşterek bulunduğu dâvacı köyün müştereken tasarrufuna mâni olması halinde dâvalı köyün bu husustaki müdahelesinin men’ine karar verilmesi icabederken…, yine o dairenin 30/10/1964 günlü kararında İhtilâflı mahal dâvalı tarafın kaydi içine isabet eder ve fakat dâvacı köyün hudutları içinde kalır ise iştirak halinin kabulü iktiza eder. İhtilâflı yer dâvalı köyün kaydının ve hudutnamesinin sınırları içine isabet ederse dâvalının müstakilen tasarrufa salâhiyeti bulunduğunun kabulüyle dâvanın reddi icabederken…, Hukuk Genel Kurulunun 25/3/1964 günlü kararında Dâva konusu mer’ada dâvacı köyün öncesi bilinmeyen yararlanma hakkı olduğuna ilişkin bir anlaşmazlık, taraflar arasında, yoktur. Dâvacı köy, yeniden düzenlenen sınır kağıdına göre dâvalı köyün sınırları içine alınmış olan kendi mer’aları üzerinde, dâvalı köyün yararlanma hakkı bulunmadığını iddia etmektedir. Oysaki yetkili organlarca düzenlenmiş olan sınır kâğıdının dâvalı köyün sınırları içine alınmış bulunan bu mer’a üzerinde dâvalı köyün yararlanma hakkı kanundan doğmaktadır. 442 sayılı Köy Kanununun 6 ncı maddesinde Bir kaç köy arasında müşterek olan sıvat, sulak ve pınar, mera, baltalık, yaylak gibi yerler, eğer bir köy sınırı içinde kalıyorsa o köyün malı olmakla beraber diğer köyler de eskisi gibi istifade ederler. denilmesine göre dâvalı köyün sınırları içine alınmış olan bu mer’a onun malı olmuştur ve fakat bu durum başka köylerin eskidenberi süregelen haklarını halele uğratmaz. Burada dâvacı köyün yapacağı iş, yetkili idare yerlerine başvurarak sınırın düzeltilmesini ve dâva konusu mer’anın kendi sınırları içine alınmasını istemektedir….. denilmektedir. Üçüncü Hukuk Dairesinin 16/1/1959 günlü kararında ise ….. Köy Kanununun 6 ncı maddesinde mer’aların sınırları içinde bulundukları köylere ait olacağı ve diğer bir köyün böyle bir mer’adan kadim bir intifa hakkı mevcut olduğu takdirde bu hakkının müesses olduğu şekilde devam edeceği belirtilmiştir. Bu cihetler gözönünde tutulmadan ve dâvacı Sinek Köyünün eskidenberi ne suretle intifa edegeldiği araştırılmadan… denilmektedir. Yukarıda işaret olunan kararlar arasında şu noktada içtihat aykırılığı bulunmaktadır Tek başına A köyüne tahsis edilmiş olan veya o köyün kadim mera, kışlak ve yaylağı bulunan yerin, köy sınırı çizilirken B köyünün sınırı içine alınmış olması halinde mer’a, kışlak ve yaylakta B köyünün ortaklaşa yararlanma hakkı, Birinci Hukuk Dairesiyle Genel Kurul ilâmlarında kabul edildiği halde A köyünün eskisi gibi mer’a, kışlak ve yaylaktan tek başına faydalanacağı, B köyünün ortaklaşa yararlanmasının söz konusu olamayacağı, Üçüncü Hukuk Dairesi ilâmında içtihat olunmuş ve Birinci Hukuk Dairesinin yazısında bildirilen çoğunluğun yeni eğilimi de bu yolda bulunmuştur. Birinci Hukuk Dairesinin eski içtihatlarıyla Hukuk Genel Kurulunun içtihadını savunan Kurul üyeleri; 18 Mart 1340 tarih ve 442 sayılı Köy Kanununun 3-6 ncı maddelerinde, köy sınırlarının nasıl tesbit edileceğinin ve eskidenberi bir köyün sanılan bütün tarla, bağ, bahçe, çayır, zeytinlik, palamutluk, baltalık ve otlakların sınır içinde kalması gerektiğinin açıklandığını, bundan dolayı bir köyün sınırı içinde bulunmakta iken diğer bir köyün sınırı içine alınan bir mer’adan tek başına yararlanma iddiasını o köyün artık ileri süremeyeceğini, böyle bir durumda sınırı içinde kalan köyün de eskidenberi kendisine ayrılmış olduğu sabit bulunan köyle birlikte mer’adan yararlanma hakkının doğduğunu ve böylece idari makamlar tarafından düzenlenmiş olan sınırlara ilişkin itirazın da idari mercilere yapılabileceğini ve sınır değişikliklerinin yeni ihtiyaçlara göre yapılacağı cihetle mer’anın bir köye tahsisinin ortadan kaldırılmış ve başka köylerin de yararlanmasının sağlanmış olacağını, mer’anın hangi köyün sınırı içinde kalıyorsa onun malı olacağının metinlerde açıklanmış bulunduğunu, bu durumun mer’a sınırı içinde kalan köye onu korumak ödevini yüklediğini ve aynı zamanda yararlanma hakkını da sağladığını ileri sürmektedirler. Bu görüş, çoğunlukça aşağıda yazılı gerekçelere dayanılarak kabul edilmemiştir Köy Kanununun üzerinde durulan 6 ncı maddesi hükmü, yalnız ortaklaşa yararlanılan mer’a, yaylak ve saireye ait hükmü havi olup bu gibi yerlerin, bir köy sınırı içinde kalmasının, diğer köylerin eskisi gibi yararlanmalarına engel olmayacağını beyan etmektedir; başka deyimle, tek başına bir köye ait olan işbu yerlerin diğer bir köy sınırı içine alınması halinde, sınırı içinde kalan köyün bu mer’ada ortaklaşa yararlanma hakkının doğacağına dair, maddede hiçbir sarahat ve delâlet yoktur. Gerçekten bu gibi hallerde, Köy Kanununun kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan Arazi Kanunu hükümleri uygulanmakta idi. Bu kanunun 101 inci maddesinde Bir kariye ahalisine müstakilen veyahut 3-5 kariye ahalisine müştereken minelkadim mahsus olan yaylak ve kışlağın otundan ve suyundan yalnız kendilerine mahsus olan kariyeler ahalisi intifa eyleyip ecanipten bulunan diğer kura ahalisi intifa edemez., 97 nci maddesinde de Bir kariyeye minelkadîm mahsus olan mer’ada yalnız olkariye ahalisi hayvanatını ray eder ve ahar kariye ahalisi o mer’aya hayvanat süremez., 98 inci maddesinde ise Minelkadîm ne miktar arazii muayeneye mer’a olmak üzere terk ve idat kılınmış ise olmiktar arazi muayyeneye mer’a denilip muahharen tâyin ve ihdas olunan hudut ve sınıra itibar kılınmaz hükümleri konulmuş bulunmakta idi. Köy Kanunu, mer’a, kışlak, yaylak, gibi köy kamu mallarının ayrılma Tahsis şeklini değiştirme yetkisini hiçbir idari mercie vermemiştir; bu kanunun 3-6 ncı maddeleri sadece, köy sınırlarının ne şekilde çizileceğini belirtmekle yetinmiştir. Bir köyün tek başına yararlandığı kamu mallarının ne şekilde sınırlandırılacağı 4 üncü maddenin 1 ve 2 nci bentlerinde açıklanmış, 6 ncı madde ise bir kaç köy arasında ortaklaşa olan kamu mallarının köy sınır kâğıdı çizilirken tabi olacağı işleme hasredilmiştir. Bu itibarla bir köyün yararlanageldiği mer’a ve yaylakların diğer bir köy sınırı içine alınması halinde, o köyün de işbu mer’a ve yaylaklarda istifade hakkının doğacağını, Köy Kanununun 6 ncı maddesine dayanarak kabul etmek mümkün değildir; bu gibi hallerde kadîm tahsis veçhile faydalanmanın devamı zaruridir. Köy Kanununa göre, çizilen sınırlar 5 yıl için geçerli olur. Bundan sonra, sınırların değişebileceği gözönünde tutulursa köylerin en önemli ve hayati meselelerini teşkil eden bu gibi genel malların mukadderatının sınırla beraber daima değişikliğe uğramasını kabul etmek olur ki bu durum, köyler arasında sık sık uyuşmazlıklar doğurur, kazanılmış hakları halele uğratır. Esasen, köy sınırlarının değiştirilmesini, mahallî idare heyetlerine ait olup bunların mer’a ve yaylak tahsisine yetkisi bulunmadığı cihetle düzenledikleri sınır kağıtlarının, öncesi bilinmeyen zamandan Kadimden beri bir köyün yararlandığı mer’a ve yaylakta diğer bir köye yararlanma hakkı veremeyeceği açıktır. Eskiden mer’a ve yaylaklar, Arazi Kanunundan anlaşıldığı üzere, arazii metrükeden olarak bir köye tahsis edilir, yararlanma hakkı tanınır idi. Bu yetki hiç bir zaman idare heyetlerine verilmiş değildir. Köy Kanunu yürürlüğe girdikten sonra sınırların çizilmesi konusunda kendilerine verilen yetkiye dayanan bir kısım idare heyetlerinin mer’a, yaylak ve kışlakların tahsis veya kadim yararlanma şeklini araştırmak yetkisininde kendilerinde olduğu düşüncesine kapılarak bu yönlerden inceleme yaptıkları ve vardıkları sonuca göre bu gibi kamu mallarını şu veya bu köy sınırı içine aldıkları da olmuştur. Fakat 15 Haziran 1945 te yayınlanan 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve bu kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesine ve bu kanuna bazı maddeler eklenmesine ilişkin 5618 sayılı Kanun ile mer’a ve yaylak ihtiyaçları nazarı itibara alınarak esaslar konulmuş ve ihtiyaçlara göre dağıtım şekli sağlanmıştır. Bununla beraber, 4753 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin b bendinin son fıkrası Köy, kasaba veya şehir sınırlarında yapılan veya yapılacak değişikliklerin teamüle dayanan müşterek istifadeye tesiri olamaz hükmünü koymak yoluyla teamülü kabul veya teyit eylemiştir. 5618 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesi Bu kanunun uygulanma sırası gelmemiş olan yerlerde; köy, kasaba ve şehir halkı teessüs etmiş teamüllere göre mer’a ve yaylaklarda münferiden veya müştereken eskisi gibi istifadeye devam ederler; köy, kasaba, şehir ve il sınırlarında yapılan veya yapılacak olan değişiklikler mer’a ve yaylaklardan teamüle dayanan istifade hakkına tesir etmez ve sınır değişikliği sebebiyle mer’a ve yaylaklardan teamüllere göre istifade hakkı olanlardan her hangi bir ücret veya karşılık istenemez. İhtilaf vukuunda mahkemeler görevlidir. hükmünü koymuştur. Bu hüküm dahi, köy sınırlarındaki değişikliklerin mer’a ve yaylak gibi kamu mallarından teamüle dayanan yararlanma şeklini değiştirmeyeceğini açıkça göstermekte ve kamu mallarının yararlanma şeklini incelemek görevinin ancak mahkemelere ait olduğunu belirtmektedir. Kanunun bu açık hükmü karşısında idare heyetlerinin bu işte kendilerinde bir yetki bulunduğunu kabul etmelerine imkân kalmamıştır. Nitekim 5618 sayılı Kanuna ait Adalet Komisyonunun 24/1/1950 günlü raporunda Münferiden veya müştereken mer’a ve yaylaklardan istifade hususunda teamülen zilyet olan köy veya belediye halkının istifade hakları mahfuzdur ve bu cihetin tetkıki mahkemelere aittir. İdare heyetlerinin yaptıkları iş, sadece bir hudut tesbitinden ibarettir. Köy veya belediye sınırlarının tesbiti ve tadili, bir mer’a veya yaylaktan teamülen doğmuş istifade hakkını ve zilyedliği kaldıran bir sebep olarak mütalâa edilemez. İşte komisyonumuz, bu esasları vuzuha kavuşturmak maksadıyla bu maddenin 2 nci fıkrasını tesbit etmiştir. Sınırlarda yapılmış ve yapılacak değişiklik tamamen idari bir iş telâkki edilmiş ve bunun teamüle dayanan zilyedliğe tesiri olmayacağı belirtilmiştir. Teamülün mevcut olup olmadığı, ötedenberi zilyedin hangi köy veya belediye halkı olduğu hususlarında çıkacak ihtilâfları adlî yargı yerlerinin halledeceği de maddede açıklanmıştır denilmektedir. 24 Temmuz 1956 günlü ve 9363 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 13/7/1956 gün ve 2024 sayılı tefsir kararında Maddenin sevk ve vaz’ında başlıca üç esaslı unsur hâkim bulunmaktadır 1 – Kanunun mer’iyeti tarihinde kadîm intifa hakkını tasdik, 2 – Kanunun tatbikatı neticesinde idari teşkilât hudutlarında tebeddül vukua gelmiş olsa dahi kadîmen müesses hakkı kemafıssabık müteneffii lehine terk, 3 – İhtilafların hal merciinin adlî kazaya tabi tutulması. Görülüyorki, kanun vazıı bütün ihtimalleri derpiş etmek suretiyle zuhuru muhtemel ihtilâf ve nizaların hal ve faslı için çare ve tedbir ittihazından fariğ olmamıştır. Bu sadette, bilhassa maddenin metninde yer alan-teamüle görE … istifadeye devam – ve – teamüle dayanan istifade hakkına tesir etmez – ibarelerinin ihmali değil, imali gerekmektedir. denilerek geçici 3 üncü maddede kabul edilen esaslar hiç bir tereddüde yer bırakmayacak şekilde açıklanmıştır. Bütün bu açıklamalar sonunda görülüyor ki sınır değişikliği sebebiyle eskidenberi bir köye ayrılmış olan mer’a ve yaylakta diğer bir köye yararlanma hakkı tanınamaz. İdarece yapılan sınır değişiklikleri dolayısıyla mer’a ve yaylak uyuşmazlıkları çözülemez. Bu işlerin halli adlî mahkemelere aittir. Nitekim 4753 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra Danıştayın ilgili daireleri bu görüşü benimsemiş ve bir çok kararlarında bunu açıklamıştır. Köylerin yeni ihtiyaçları, ancak 4753 ve 5618 sayılı Kanunlarda konulan esaslar uyarınca yetkili komisyonlarca gözönünde tutulması gerekir. Yasa koyucu bu ihtiyaçları, başka yerlerin işlemleriyle Örneğin sınır değiştirmeye yetkili idare yerlerinin işlemleriyle karşılama yollarını açmamış ve başka idare yerine böyle bir yetki tanımamıştır. Yasa hükümlerinin gerek sözünden, gerek özünden anlaşılan budur. Sonuç Tek başına bir köye ait bulunan mer’a, yaylak ve kışlakların, tümünün veya bir parçasının başka bir köyün sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye herhangi bir yararlanma hakkı sağlayamayacağına ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağına, birinci toplantıda üçte iki çoğunluk gerçekleşemediğinden, ikinci toplantıda toplantıya katılan 80 üyeden 25 üyenin muhalif oyuna karşı ellibeş oyla, 31/5/1965 gününde karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 2003/3509 K 2003/4529 DÖRT TARAFI MER’A İLE ÇEVRİLİ OLAN BİR YERİN ÖNCESİNİN MER’A OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR; AKSİNİN KABULÜ HALİNDE MER’A BÜTÜNLÜĞÜNÜN BOZULMASI KAÇINILMAZ OLACAKTIR; EYLEMLİ DURUMA AYKIRI DÜŞEN BİLİRKİŞİ VE TANIK SÖZLERİNE DEĞER VERİLEMEZ; KÖY MUHTARLIKLARI HARİÇ DİĞER KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ ZİLYETLİĞE DAYALI OLARAK TAŞINMAZ MAL İKTİSAP ETMELERİ MÜMKÜN DEĞİLDİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda; Davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 206 ada 7 parsel sayılı 5759,90 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz mera olarak sınırlandırılmak suretiyle tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacı Belediye Başkanlığı taşınmazın mera olmadığını ileri sürerek dava açmıştır. Mahkemece, davanın kabulüne ve dava konusu parselin davacı belediye adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, davacı Belediye yararına taşınmaz edinme koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine ve toplanan delillere uygun düşmemektedir. Uyuşmazlık taşınmazın mer’a olup olmadığı yolundadır. Taraflar herhangi bir kayıt ve belgeye dayanmamışlardır. Eylemli durumda taşınmaza birinci derecede komşu 6 ve 8 no’lu parseller ile 6 no’lu parselden sonra gelen 101 ada 16 no’lu parsellerin mer’a niteliği ile yapılan sınırlandırma ve tespitleri itiraza uğramaksızın kesinleşmiştir. Dört tarafı mer’a ile çevrili olan bir yerin öncesinin mer’a olduğunun kabulü gerekir. Aksinin kabulü halinde mer’a bütünlüğünün bozulması kaçınılmaz olacaktır. Eylemli duruma aykırı düşen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez. Kaldı ki, köy muhtarlıkları hariç diğer kamu kurum ve kuruluşlarının zilyetliğe dayalı olarak taşınmaz mal iktisap etmeleri de mümkün değildir. Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgular karşısında davanın reddine ve taşınmazın 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 16/B maddesi uyarınca mer’a niteliği ile sınırlandırılıp özel siciline yazılmasına karar vermek gerekirken değerlendirme yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere kabulü yoluna gidilmiş olması doğru değildir. Davalı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1996/1050 K 1996/1129 T. KAMU ORTA MALI NİTELİĞİNDEKİ, MERA OLDUĞU BELİRLENEN TAŞINMAZIN MERA OLARAK SINIRLANDIRILIP ÖZEL SİCİLİNE YAZILMASI GEREKİR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi gereği düşünüldü Kadastro sırasında 1, 116, 12 parsel sayılı 2716,51- 1754,53- 1538,65 metre kare yüzölçümündeki taşınmazlar ham toprak vasfı ile Hazine adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde Köy Tüzel Kişiliği 116 parselin köy tarlası, 1 ve 12 parsellerin mer’a olduğu iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın kabulüne ve dava konusu parsellerin mer’a vasfı ile Köy Tüzel Kişiliği adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve kararda yazılı gerekçelere göre, diğer temyiz itirazları yerinde değildir. REDDİNE, Ancak, dava konusu taşınmazlardan 105 ada 16 no’lu parselin ham toprak niteliğiyle Hazine adına yapılan tespitine Hazinenin bir itirazının olmadığı gibi, davacı köy muhtarlığı da dava dilekçesinde taşınmazın mer’a olmayıp önceki sahipleri tarafından köye bağışlanan özel mülkleri olduğunu ileri sürmüştür. Bilgisine başvurulan tanık ve bilirkişiler taşınmazın öncesinin H. ormanlar yeri olarak bilindiğini, adı geçenlerce köye bağışlandığını ziraat edilmeyip hayvan otlatmak suretiyle zilyet edildiğini söylemişlerdir. Bu durumda mahkemece taşınmazın mer’a olduğu taraflarca iddia olunmadığına, hayvan otlatmak suretiyle sürdürülen zilyetliğin taşınmazın ekonomik amacına uygun iktisap sağlayıcı nitelikte bir zilyetlik olmadığı göz önünde bulundurularak davacı köyün, bu parselle ilgili davasının reddine ve taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemiş olması doğru olmadığı gibi, kabule göre de; kamu orta malı niteliğindeki mer’aların tescile tabi olmaması nedeniyle taşınmazların 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 16/B maddesi uyarınca mer’a niteliğiyle sınırlandırılıp özel siciline yazılmasına karar vermekle yetinilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere köy tüzel kişiliği adına tapuya tesciline karar verilmiş olması da doğru değildir. Sonuç Davalı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1995/1504 K 1995/1681 T. HAZİNE, ÇEKİŞMELİ TAŞINMAZIN ÖNCESİNİN MERA OLDUĞUNU İLERİ SÜRDÜĞÜ TAKDİRDE YÖNTEMİNE UYGUN MERA ARAŞTIRMASI YAPILMALIDIR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında 3431 parsel sayılı 11508 metre kare yüzölçümündeki taşınmaz 4753 sayılı Yasa hükümlerine göre oluşturulan tapu kaydı nedeniyle Hazine adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacı A. ve arkadaşları irsen intikal, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece davanın kabulüne ve dava konusu parselin davacı A. ve arkadaşları adlarına payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, davalı Hazine tapusunun oluşturulduğu tarihe kadar davacılar yararına mülk edinme koşulları oluştuğu gerekçe gösterilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli değildir. Davalı Hazinenin çekişmeli taşınmazın öncesinin mer’a olduğunu ileri sürmesine ve taşınmazla ilgili belirtmelik tutanağında da bu yerin köy orta malından yani mer’adan açıldığına yer verildiği halde yöntemine uygun biçimde mer’a araştırması yapılmamıştır. Kayıt kapsamına giren yerin öncesinin mer’a olduğu yolundaki iddiaların dinlenme olanağı vardır. Bilindiği üzere bir yerin mer’a olarak kabul edilmesi için o yerle ilgili ya mer’a tahsis kararı ve kaydının bulunması ya da yerin başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri eylemli şekilde mer’a olarak kullanılması gerekir. Yine mer’alık iddiasıyla ilgili davalarda dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların davanın sonucunda yararı bulunmayan komşu mahalle veya köylerden gösterilmesi ve seçilmeleri gerekir. Hal böyle olunca tanık dinlenilmeksizin taşınmazın bulunduğu yerden seçilen tek bir bilirkişi ile tespit tutanağı bilirkişisinin soyut içerikli beyanlarının hükme esas alınması doğru değildir. Davacılar zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluştuğunu öne sürdüklerine göre bu yoldaki iddialarını kanıtlamak zorundadırlar gün 1992/8-428- 1992/484 sayılı kararı. Ayrıca davacılar ve miras bırakan babaları yönünden 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 14. maddesindeki belgesizden zilyetlik yoluyla mülk edindikleri taşınmaz miktarlarının ayrı ayrı saptanması gerekir. Bu noksanlıklar giderilmeden hüküm kurulamaz. O halde taşınmazın bulunduğu yer ve yöre ile ilgili mer’a tahsis kararı ve kaydı olup olmadığı sorulmalı, davanın sonucundan yararı bulunmayan komşu mahalle ve köylerden çekişmeli taşınmazı ve çevresini iyi bilen yaşlı, yansız bilirkişiler seçilmeli, taraflardan aynı yöntemle tanık göstermeleri istenmeli, önceden dinlenen bilirkişi ve tanıklar hazır edilmek suretiyle yeniden keşif yapılarak tarafların dayandığı kayıt ve belgeler ile komşu parsellere ait kadastro tutanak ve dayanakları varsa mer’a tahsis kararı ve krokisi yerel ve teknik bilirkişi aracılığıyla gereği gibi yerine uygulanmalı, keşfi izlemeye olanak verir ve çevre parselleri de içerir biçimde birleşik kroki çizdirilmeli, taşınmazın öncesinin ne olduğu, kimlerin zilyet ettiği, zilyetliğin süresi, sürdürülüş biçimi, zilyetliğin ekonomik amacına uygun olup olmadığı olaylara dayalı olarak bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı sorulup ayrıntılı biçimde saptanmalı, beyanlar arasında aykırılık doğduğunda giderilmeli, ziraat mühendisi bilirkişiden taşınmazın nitelikleri bitki örtüsü, toprak yapısı, işleniş tarzı, süresi, öncesinin mer’a olup olmadığı yönünden teknik verilere dayalı ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, taşınmazın öncesinin mer’a olduğunun belirlenmesi halinde muhtaç çiftçiye dağıtılmak üzere Hazine adına tapuya bağlandığına göre mer’alık vasfını kaybetmiş olacağından tapu kaydı esas alınmak suretiyle Hazine adına, öncesinin mer’a olmadığının belirlenmesi ve Hazine tapusunun oluşturulduğu tarihe kadar davacılar yararına zilyetliğe dayalı iktisap koşullarının oluşması durumunda ise, o çalışma alanında davacılar ile miras bırakan babaları yönünden belgesiz zilyetlikle mülk edindikleri taşınmazların toplam miktarları saptanarak 3402 sayılı Yasa’nın 14. maddesindeki kısıtlama hükümleri de göz önünde tutulmak suretiyle davacılar adına tesciline karar verilmelidir. Sonuç Davalı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü BOZULMASINA, gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1992/15420 K 1993/3008 T. UYUŞMAZLIK KONUSU TAŞINMAZIN KADİM KÖY MERASI OLDUĞU HAKKINDA BELİRTMELİK TUTANAĞINDA İMZASI BULUNAN MUHTARIN BU BEYANI HALEFİYET YOLUYLA MİRASÇILARINI DA BAĞLAR. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine tarafından süresi içinde temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında; 101 ada, 23 parsel sayılı, 42000 metre kare yüzölçümündeki taşınmaz mer’a olarak sınırlandırılmıştır. Askı ilan süresi içinde M., kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın kabulüne ve dava konusu parselin kadastro dışı bırakılmasına, davacı M…’in zilyet olduğunun tespitine karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Dosya içeriğine, toplanan delillere göre davalı Hazinenin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazı yerinde değildir. ReddinE Kadastroca davalı Hazine adına mer’a niteliği ile sınırlandırılan 101 ada 23 no’lu parselin davacının zilyetliğinde bulunduğundan söz edilerek tespitin iptaline ve taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmiştir. Davacı duruşma sırasında dava konusu parselin babasının zilyetliğinde iken kendisine kaldığını 4753 sayılı Yasa uygulaması sırasında mer’a olarak belirlendiğini ileri sürerek dava açmıştır. Bilgilerine başvurulan yerel bilirkişi ve tanıklar da çekişmeli taşınmazın davacının babasından kaldığını haber vermişlerdir. Dosya içinde bulunan tarihli Toprak Komisyonu’nca düzenlenen belirtmelik tutanağında, çekişmeli parselin kadim köy mer’ası olduğu bildirilerek muhtar M. tarafından imzalanmıştır. Dosya içeriğinden, M.’nin davacının babası olduğu konusunda bir açıklık yoktur. O halde belirtmelik tutanağında imzası bulunan muhtar M.’nin davacının babası olduğunun belirlenmesi durumunda taşınmaz M.’den davacı oğluna kaldığı olgusu tartışmasız bulunduğuna göre, halefiyet yoluyla babası M.’nin belirtmelik tutanağındaki beyanı kendisini ve halefiyet yolu ile davacıyı bağlayacağı nazara alınarak çekişmeli parselin kadim köy mer’ası olduğunun kabulü gerekir. Sonuç Bu nedenle davalı Hazinenin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü BOZULMASINA, gününde oybirliğiyle karar verildi. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E 1992/210 K 1992/9728 T. MERA AİDİYETİ İLE İLGİLİ, YENİLİK DOĞURUCU BİR HÜKÜM GEREKTİRİR DAVAYA, KADASTRO MAHKEMELERİNDE BAKILAMAZ. Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda, davanın reddine ilişkin verilen hüküm davacılar K ve H. Köyü tüzel kişilikleri tarafından süresi içinde temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği düşünüldü Kadastro sırasında; 553 parsel sayılı, 2367 hektar, 4200 metre kare yüzölçümündeki taşınmaz, 480 no’lu vergi kaydına göre mer’a olarak tescil harici bırakıldı. İtirazı tapulama komisyonunda reddedilen K Köy Tüzel Kişiliği adına muhtar, vergi kaydı ve İlçe İdare Kurulu’nun kararına dayanarak parselin güney doğusunda 5000 dönüm yerin K Köyü mer’ası olarak tespiti için H. Köyü Tüzel Kişiliği adına muhtarı, parselin 1500 dönümlük yerinin özel mülk olarak H. Köyü adına tescili için dava açmışlardır. Mahkemece, davanın reddine ve dava konusu parselin tesbit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar K ve H. Hüseyinler Köyü tüzel kişilikleri tarafından temyiz edilmiştir. 1- Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve çekişmeli 553 no’lu parselin kadimden beri köy merası olduğu davacı H. Köyü Tüzel Kişiliği’nin dayandığı vergi kaydının çekişmeli parsele uymadığı ve adı geçen köyün özel mülk olarak da çekişmeli parseli kullanmadığı ve aslında kamu malı niteliğindeki mer’aların zilyetlikle kazanılma olanağının bulunmadığı nazara alınarak davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik görülmediğinden, davacı H. Köyü Tüzel Kişiliği’nin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün. ONANMASINA, 2- Davacı K Köyü Tüzel Kişiliği’nin temyizine gelince Adı geçen köy, dava dilekçesinde çekişmeli 553 no’lu parselin güneydoğu bölümünde 5000 metre karelik yerin davalı Ç. Köyü’nün değil, kendi köylerinin mer’ası olduğunu, bu bölümün ifrazen K Köyü’nün mer’ası olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Davacı köyün bu isteği mer’a aidiyeti ile ilgili yenilik doğurucu hüküm almayı gerektirmektedir. 3402 sayılı Yasa’nın 25/son maddesi uyarınca bu tür istekler kadastro mahkemelerinde görülemez. Hal böyle olunca, K Köyü Tüzel Kişiliği’nin davasının görev yönünden reddine, tutanağın onaylı bir suretinin dosya içerisinde bırakılarak aslının kesinleşen kararla birlikte Tapu Sicil Müdürlüğüne, dava dosyasının görevli B. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, kesin hüküm oluşturulacak biçimde K Köyü davasının da esastan reddedilmesi isabetsizdir. Sonuç Davacı K Köyü tüzel kişiliği’nin temyiz itirazları yerindedir, kabulü ile açıklanan nedenlerden ötürü hükmün BOZULMASINA, gününde oybirliğiyle karar verildi.
yargıtay 13 hukuk dairesi kararları